İnternet dünyada yaygın olarak kullanılmaya bundan 22 yıl önce, 1995 yılında başlamış. Türkiye’de de aynı yıl başlayan internet kullanımının ülke genelinde yaygınlaşması biraz daha sonra 1999 yılına tarihleniyor. İnternetin medya ve habercilik alanındaki muazzam potansiyelinin farkına varılması da uzun sürmemiş tabii.
Ülkemizde internet yayıncılığına geçen ilk medya organı Aktüel Dergisi (Temmuz 1995) olurken, onu birkaç ay sonra Leman Dergisi (Ekim 1995) izlemiş. Sonraki bir iki yıl içerisinde Türkiye’deki bütün basın yayın organları internet yayınına başlamışlar.
Özellikle günlük gazeteler internet sitelerinin mümkün olduğu kadar fazla ziyaretçi çekmesine ya da yaygın deyişle “tık almasına” çok önem veriyorlar. Sadece reklam gelirleri açısından değil, medyadaki konumlarını koruyabilmek, her zaman her konuda “en hızlı haber veren, en çok takip edilen” kaynak olabilmeyi hedefliyorlar.
Gazetelerin internette giriştikleri bu amansız “tık alma” savaşının bir nedeni de, son yıllarda yaygınlaşan akıllı telefon ve tabletlerin de etkisiyle artık insanların medyayı daha çok internetten takip eder hale gelmesi. Çünkü hem çok pratik, hem de masrafsız. Ayrıca habere çabuk ulaşmanın tek yolu. Arayıp bulamamak gibi bir derdiniz de yok üstelik; her şey bir tık mesafesinde.
Bütün bunlar iyi güzel de, gazetelerin internet sitelerindeki içeriğin niteliği ve dili söz konusu olduğunda işler değişiyor. Doğru ve ilkeli habercilikten söz etmiyorum, çünkü o apayrı ve maalesef giderek kronikleşen bir medya hastalığı. Sözünü ettiğim, sırf daha fazla tık alma uğruna yapılan maskaralıklar, düşülen komik durumlar. Belli başlı gazetelerin internet sitelerini çok değil şöyle bir iki hafta izleyin göreceksiniz ki, sadece aynı içerikleri değil, aynı taktikleri, hatta noktasına, virgülüne kadar aynı başlıkları kullanarak yapıyorlar bu tık alma maskaralıklarını. Bu başlıklardan en sık kullanılanları şöyle sıralamak mümkün:
“Öyle bir şey” başlıkları: İstisnasız her gün bütün belli başlı gazete sitelerinde görebileceğiniz, en yaygın tık maskaralığı budur. “Sevgilisine kızan genç öyle bir şey yaptı ki”, “Kimliğini soran polise öyle bir şey dedi ki”, “Kapıyı açtığında öyle bir şeyle karşılaştı ki” şeklinde uzayıp giden, çoğu zaman hiçbir haber değeri olmayan içeriklere konan tık alma başlıklarıdır bunlar.
Gizli özne başlıkları: Bunun en sık görülen örneği “Ünlü isimden üzücü haber” başlıklarıdır. İçerik genelde bir ünlünün boşanma veya hastalık haberidir. “O şirket iflasın eşiğine geldi”, “O ilçenin başına talih kuşu kondu”, “O futbolcu artık sahalara dönemeyecek” gibi türleri de vardır. Başlıkta habere konu olan kişi veya yerin adı gizlenerek merak uyandırılıp, tık alınmaya çalışılır. İşin komik yani, bazen aynı grubun diğer gazetesinin web sitesinde veya tweet mesajında aynı haber kişi veya yer ismi verilerek yapılır ve bunlar internette yan yana durur.
Yarım haber başlıkları: “Kimsenin haberi olmadı; Arda Turan….”, “Bakan açıkladı, emekliye yapılacak zammın oranı…”, “İstanbul Valisi doğruladı: Yarın okullar….” , “Bakan’dan müjde: Pasaportlar..” gibi haberden çok “merak ettiysen tıkla” başlıklarıdır bunlar.
Şok başlıkları: “Şok detay bugün ortaya çıktı”, “Şoke eden gerçeği telefon mesajından öğrendi”, “Okuyunca şok olacaksınız” başlıklarını hemen her gün görürsünüz. Konunun şok olunacak hiçbir yanı yoktur o ayrı.
Hurda araba başlıkları: Haber sıkıntısı çekildiğinde kullanılırlar daha çok. “Çöpten çıkan hurda arabayı bir de şimdi görün”, “Tamirci çırağı yürümez denilen arabayı bakın ne hale getirdi”, “Onu bulduğunda çürümek üzereydi, şimdiyse” başlıklarını gazete sitelerinde en az haftada bir görürsünüz. Komik olan da aynı haberin temcit pilavı gibi birkaç ayda bir aynı fotoğraf ve metinle tekrar tekrar kullanılmasıdır.
Meğer başlıkları: “Meğer o ünlü filancanın kardeşiymiş”, “Meğer gerçek öyle değilmiş…”, “Meğer hep yanlış biliyormuşuz…” benzeri bu başlıklar da genelde haber değeri olmayan metinlere tık alma amacı taşır.
Sakın yapmayın başlıkları: “Whatsapp’da bunu sakın yapmayın”, “Doktorlar uyardı: Su içerken sakın yapmayın”, “Kredi kartınızı kullanırken bunu yapıyorsanız başınız derde girebilir” türünden, önemli bir uyarıda bulunuyormuş izlenimi veren bu başlıklar da çoğu zaman ne içerik ne de doğruluk anlamında tıklanmaya değmez.
Örnekleri uzatmaya gerek yok. Gazetelerin internet siteleri arasındaki tık alma savaşı öyle bir hal almış durumda ki, kullanılan söylem, Türkçe dil bilgisi kuralları, içeriğin haber değeri taşıyıp taşımadığı, kısa bir süre önce aynen kullanılmış olup olmadığı gibi ayrıntılara dikkat bile edilmiyor. “İnternet bu, ne verirsek gider; millet zaten bugün gördüğünü yarın unutuyor” denilerek insanlar ahmak yerine konuyor bir anlamda. Haber televizyonlarının siteleri ve online haber portalları bu anlamda biraz daha olumlu örnekler olarak çıkıyor karşımıza. Umalım da gazetelerin internet sitelerindeki bu maskaralıklar da yavaş yavaş bir son bulur artık.