Ekonomik gelişme ve kalkınma ancak sermaye ile mümkündür. Türkiye gibi yeterli sermaye birikimi olmayan ülkeler için ise sermaye temin etmenin iki yolu vardır. İlk yol dış sermaye, yani çeşitli yollarla dışarıdan gelen yatırım ve sıcak paradır. Dış sermaye çok hassas bir kaynaktır. Zira, yüksek kazanç peşindedir ve ancak diğer seçeneklere göre daha güvenli ve avantajlı bir kazanç ortamı sağlarsanız sizi tercih eder. Bu ortamı sağlayacak olan da bağımsız kurum ve kurallarıyla aksaksız işleyen, şeffaf bir ekonomi ve bunu temin eden istikrarlı bir siyaset iklimidir. Dış sermaye bu avantajların azaldığını veya kaybolduğunu gördüğü anda gider. Başka bir deyişle taşıma suyla değirmen döndürmeye benzer dış sermaye ile kalkınmaya çalışmak. Su kesildiği anda ekonominiz durur.
Sermaye birikimi temin etmenin güvenli bir geleceği hedefleyen ikinci yolu ise bunu kendi başınıza, kendi imkanlarınızla başarmanızdır. Zordur, zaman ister, ama sonuçları açısından tercih edilmesi gereken doğru seçenek budur. Bu zorlu seçeneğin bir diğer adı da eğitimdir. Dünya standartlarında kalitesi olan, bilimin evrensel ilkelerini esas almış, sonuç odaklı bir eğitim ama. Zira ülkenin kendi kaynaklarından kendi sermaye birikimini yaratacak olan ancak ve ancak böyle bir eğitim sürecinden geçmiş, ihtiyaçlara akıl, zeka ve yaratıcılık üçgeninde analitik çözümler üretebilen bireylerdir. Bu bireylerin sermaye birikimine katkısı da iki şekilde olabilir. İlk olarak her alanda katma değeri yüksek, yaratıcı çözüm ve yenilikler ortaya koyarak bunu kazanca dönüştürebileceklerdir. İkinci olarak da ülkede mevcut üretim ve kazanç süreçlerini dünya ölçeğindeki yeniliklerle modernize edip, daha az maliyetli, ama getirisi daha yüksek bir hale getireceklerdir. Özetle ekonomide katma değer ve fark yaratıp, kazanç sağlamanın uzun vadede kalıcı ve güvenli olan tek yolu nitelikli eğitimdir.
Eğitim Reformu Girişimi Koordinatörü Batuhan Aydagül’e göre “Her yıl 1.3 milyon ‘yetişmiş’ insan hayata-ekonomiye katılıyor. Bunların ne kadar iyi yetişmiş olduğudur Güney Kore ile Türkiye arasındaki gelişmişlik farkını belirleyen”. Aynı noktayı vurgulayan diğer iki görüş de şöyle:
“Bugün uluslararası alanda güçlü ve saygın ülke olmanın en önemli ölçüsü, sağlıklı ve istikrarlı bir gelişme gösteren bir ekonomidir. Bunun sağlanmasında, ülke kaynaklarıyla birlikte beşeri sermayenin üretim sürecine etkin katılımı büyük önem taşımaktadır. Birbiriyle uyumlu istihdam ve mesleki eğitim politikalarının izlenmesi, ekonominin işgücü ihtiyaçlarına paralel yeterli sayı ve kalitede işgücünün yetiştirilmesi bu açıdan gerekli olmaktadır (Kılıç, 2006:1) “Topluma uygun ve nitelikli eğitim verilmesi sonucu kişilerin kazandığı bilgi ve beceri, işgücünün kalitesini, verimliliğini ve geliri önemli ölçüde artırmaktadır.” (İnanç vd., 2006:62)*
Bugün pek çok ulusararası şirketin en yüksek kademelerinde görev yapan çok başarılı Türk profesyoneller var; aynı şekilde dünya devleriyle rekabet edebilecek kalite ve verimlilikte şirketler kurup yöneten işadamlarımız var. Bu insanların pek çoğunun eğitim geçmişlerine baktığınızda görürsünüz ki, öncelikle çok nitelikli bir temel eğitimden geçmişler, ileriki eğitim dönemlerinde ise bir şekilde muhakkak Avrupa veya Amerika’da bulunarak, dünya ölçeğinde bir eğitimden geçme şansı yakalamışlardır. Günümüzde yerli olsun yabancı olsun hemen her şirketin düstur edindiği şey yenilikçi ürün ve çözumler üreterek sektörlerinde fark yaratmak ve katma değer elde etmektir. Bilirler ki, herkesin aynı şekilde ürettiği bir ürüne ekleyecekleri yeni, değişik bir özelllik onlara ciddi bir kar marjı, ülkelerine de sermaye birikimi olarak geri dönecektir. İşte bütün bunları ancak ve ancak sözünü ettiğimiz o nitelikli eğitim süreçlerinden geçmiş teknisyenler ve yöneticiler yapabilir.
Özetle, insanlarımızı ilkokuldan itibaren özgür düşünen, sorgulayan, araştıran bireyler olarak yetiştiremezsek, sadece toplumsal ilerleme değil, ekonomik, teknolojik ilerleme de hayal olur.
(*) Kaynak: http://www.ekodialog.com/Makaleler/egitim-ve-ekonomik-buyume-arasindaki-iliski.html