Sanatçılar tarihin gördüğü en egolu zümredir bana göre. Buna fetih aşkıyla yanan imparatorlar da dahil. Bu sanatın doğasından kaynaklanan bir durum. Sanatçı ancak egolu olduğu zaman gerçek bir sanatçı olabilir. Sanat eseri bu egonun ürünüdür. Sanatçı ancak “Ben” dediğinde, benliğinin farkına vardığında adeta tanrı gibi yaratmaya başlar. “Ben” demeyen üretken insanlar ancak becerikli etiketini hak ederler ki, onların eserleri bir sanat eseri niteliği taşımaz. Üretken insan “Ben” demeye başladığında eserlerine “Ben” mührünü vurur. Bir sanat eserinin önemli özelliklerinden birisi olan özgünlük bu mühürle can bulur.
“Ben” diyebilen sanatçı kendisini ortaya çıkarmak ister. Toprağın altındaki tohumun zamanı geldiğinde toprağın altında duramaması, asfaltı bile delerek yeryüzüne çıkması gibi, “Ben” de ortaya çıkar. Adeta yetenek ego fırınında pişer. Üzerinde sanatçısının logosunu taşımayan bir eser anlamını tam bulamamıştır. Yani o ilahi cevher sanatçının bedeninde kalıp bulur ve amacını gerçekleştirmiş olur.
Eserler sonsuzdur, sanatçısını aşar çoğu zaman büyüklüğü. Ama sanatçı eserlerinde gölgesi veya silueti de olsa görünsün ister. Bu istek olmasaydı, hiç kimse bir eser ortaya koyamazdı. Bir sanat yapıtı ortaya çıkaramazdı. İnananların en büyük sanatçısı olan Yaratan bile Kur’an’da, “Ben, insanları ve cinleri bana kulluk etmeleri için yarattım.” (Zariyat Suresi, Ayet 56) diye buyuruyor. “Kulluk” yani eserlerinin görülüp takdir edilmesi, büyüklüğünün fark 0edilmesi… Bu sanatsal ego yaratılışında vardır insanın. Sadece sanatçılar bunu sezinler ve ortaya çıkarmaya çalışır.
Sanatta “Ben” kavramı varolma sorunudur. Yani insanın kendi varlığından haberdar olması… Ancak kendisini fark eden insan, kendi dünyasından etrafa bakabilir. Kendi gerçeklik algısını ve yaratımını oluşturabilir. Mağara döneminde insanlar avuçlarını boyayarak baskı yapmışlardır mağara duvarlarına. En mütevazı halk ozanları bile şiirlerinin sonuna mahlaslarını eklemiştir. Sanatçısı belli olmayan eserler, daha mahzundur. Adeta yetim hüznü vardır onlarda.
Sanatçıdaki “Ben” ve ego bir büyüklük taslama ve kendini yüceltme değildir. Kendi varlığından haberdar olma, eserlerinde varlığını gösterme, beğenilme, takdir edilme, iltifat görme ve kabul edilme durumudur. Benlik yaratımda erir, görünmez olur ama o vardır ve olduğu gibi durmaktadır. Adeta demirle çeliğin alaşımı gibi. Eser kendi varlığıyla ortadadır. Sanatçısına ihtiyacı yok gibi görünür ama o sanatçısından hiçbir zaman kopamayacağı bağlara sahiptir. Bir çocuk da doğduktan bir süre sonra annesine bağımlı olmayacağı hale gelir. Annesi bir gün ölecektir. Ama onun simasında ve kanında hep annesinin kanı dolaşacaktır. O aslında hep bir parçası olarak kalacaktır o annenin.
Sanatçıyla egosu ayrılmaz bir bütündür. Sanatçı egosuyla beslenir, egosu sanatıyla. İkisi de canlı kaldıkça eserler ortaya çıkar ve kalıcı olur. Kendisini eserinin arkasında gizlemeye çalışan veya eserini kendisinin arkasında gizlemeye çalışanlar sanatçı olmaz.