Kandil ve aydınlanma üzerine bir derkenar

Kandilin ne demek olduğunu bilmeden, Kitapta yeri var mı demeden, sahabe bunu kutladı mı diye düşünmeden, Kandilin kutlu olsun?

Malum, bu hafta “Mevlüt Kandili”. Peygamberimizin doğum gününe ithafen yapılan bildiğimiz doğum günü kutlamasının bir çeşidi.

Peygamberi hatırlamak ve hatırlatmak adına yapılsa da, dinden izinsiz yapıldığı ve islam anlayışına aykırı olduğu, ama- fakat -lakin vb. bağlaçlarla kıvrım kırvrım kıvratılarak bir kenarından tutulup, hürmet ve sevaba bağlanmış, rekabet kültürünün bir ürünü, Hıristiyan kültüründen geçmiş, İsa peygamberle yarışa sokulan bir peygamber anlayışı.

Kandil  bildiğimiz içinde sıvı bir yağ ve fitili bulunan kaptan oluşmuş aydınlatma aracıdır. Ben de bu kandili kutlama aracı değil de aydınlatma aracı olarak kullanmak, hem kandil kutlamasına bir ışık tutmak, hem de aydınlanmak ve aydınlatmak adına bir derkenarı yazıya aktardım.

Kendisine peygamberlik kırk yaşında gelen bir insanın, dünyaya gelişini kutlamak, ne peygamber zamanında sahabe tarafından ne de sonrasında tabiinde olmayan, siyerde kaydı bulunmayan bir uygulama. Kur’an’da bulunmadığı söylenmeye lüzum bile görülmeyen, buna mukabil İslam’ın esas bir emri gibi uygulanan bu uygulama, ilk defa hicretten üç yüz elli yıl kadar sonra Mısır’da Şii Fatimi devleti döneminde başlamıştır.

Osmanlı da ise, peygamberimizden takriben bin yıl sonra 1566-1574’lerde 2.Selim döneminde minarelerde kandiller yakılarak kutlanmasıyla revaç bulmuştur. Hatta adını buradaki yakılan kandillerden almıştır.

“Peygamberi anlayış”, “Peygamberin ahlakı”, “Bir insan olarak peygamber”, “O’nun toplumdaki eğitimci rolü”, “Bir liderin özellikleri”, “Tevhidin aynası”, “Kıyamet kadar gelecek neslin rehberi” vb. gibi bir takım hafta ya da tanıtımlarla insanları aydınlatmak yerine, bir peygamberin doğum tarihini kutlamak hangi akla hizmet anlamak zor olsa da, beleş sevap toplamak adına uygulamak kolay olsa gerek.

Şahsını peygamberliğinin önüne geçirerek onu sıran bir lider gibi tanıtmak, övmek ve yüceltmek ya da diğer peygamberlerle yarıştırmak, ona yapılan hakaretin en kötüsü olsa gerek. Çünkü bu yapılan iyi olsa, O’nu annesine ve babasına tercih edecek kadar seven sahabenin döneminde yapılırdı. Kutlama mesajları gönderen, kuru kuruya şefaat dilenen bizlerden daha kaliteli, bu işin çilesin çekmiş bu insanlar, “Peygamber size ne veriyse onu alın neyden nehiy etti ise ondan sakının” (Haşr-7) ayetini ne fazla ne eksik tam manasıyla yaşamış insanlardı.

Sanki, bize peygamberliği ya da getirdiği mesajları değil; bizatihi şahsını bizim için daha değerli kılmak; bize vahyi getiren, onu tefsir eden, yaşayarak gösteren ve bu şekilde olmamızı isteyen bir peygamberi, Allah’ın ayetleri ve hadisleri dışında bir anlayışla anmaya başlamanın, Peygamberimizi İsa peygamberin oluşturulan İsevi formatına sokup ilahileştirme ile Hıristiyanlaşma temayülünden başka bize ne getirisi olabilir.

Ama ne önemi var ki? Peygambere “canım yoluna feda” diyen Müslümanların, onun dediklerini biliyor ya da ona uyuyor olmasına gerek yok ki!

Sevgisi lafta, misyonu rafta, kutlamalarla yılın bir iki gününde geçiştirmek daha kolay nede olsa. Üstüne üstelik birde camiye gidip namaz kılıp dua ettikten sonra artık temizlenmiş ve görevini ifa etmiş, şefaati de garantilemiş bir birey olarak, yeryüzünde istediğini yapabilirsin.

Kim tutar seni! Kur’an mı? Hayır  mübarek gecelerde okundun ya! yeter. Peygamber mi? Hayır onu da hem andın hem de kutladın daha ne olsun. Bol bol sevaba da girdin ya! Kafi.

İşte insanın 7/24 hayatına hükmetmesi gereken bir dinin kitabı ve peygamberini bu kadar ucuza kapatmak, modern insanın pratik zekâsı mı? Atalar dinin bir devamı mı? Kısa yoldan cennete gidişin en kolay ve kestirme yolu mu? Yoksa İslam’ı sadece bir elbise olarak giymiş ama içi köhneleşmiş bir zihniyetin ürünü mü varın siz karar verin?

 

 

 

 

 

 

Son Yazılar

Yaşamak ve Yaşatmak. Biri, Araştırmak ve Öğrenmek. Diğeri, Bilmek ve Yazmak.