Her devirde o devrin özelliklerini taşıyan insanlar yetişir. Devirler değişirken o devrin insanları da bu değişim çarkının dişleri arasında kaybolup giderler. Sadece iki grup insan bulundukları devri aşıp kalıcılığı yakalayabilir.
İlk grup insanlar bulundukları dönemin özelliklerini tarih ve milli şuur potasında eriten, isimleri yıllarca dillerde minnetle anılan ilim ve fikir adamlarıdır. Onlar ki kimi zaman Nurettin TOPÇU olurlar kimi zaman Cemil MERİÇ. Bu fikir insanlarını yücelten ve yaşadıkları dönemden uzanıp dönemler ötesine seslenmelerini sağlayan yegâne özellikleri şüphesiz güzide Anadolu’nun kıymetli mayasıyla yoğrulmuş, milli şuurla bezenmiş olmalarıdır ki bu şahsiyetler sine-i millette imrenilecek bir yere sahiptir.
Bu şahsiyetler fikirleriyle ve millet yolunda harcadıkları ömürleriyle bulundukları devirleri aşarken, diğer gruptakiler ise kendilerine yarattıkları hayali düşmanlara karşı yürüttüğü beyhude savaşla var olmaya çalışırlar. Öyle ki onlara göre var olmanın tek yolu nefret söylemidir ve tek meziyetleri de budur. Ağızlarını her açtıklarında nefretten kinden başka bir şey söyleyemezler çünkü küpün içindeki neyse dışına sızan da odur.
Bir var oluş ve kazanç kapısı olarak nefreti seçenler her devirde istisnasız olarak bulunurlar. İsimleri, kisveleri, ait oldukları topluluklar değişir. Ama bukalemunlarda değişmeyen tek şey var olmalarının yegâne dayanağı olan nefrettir. Kendilerine bir nefret öğesi seçerler ve bunu ellerinden geldikleri kadar köpürtüp insanların hassasiyetlerini esir alırlar.
Geçmiş dönemlerde bukalemunlar kendilerine maneviyatı seçmişlerdi. İnsanların manevi duygularını sömürüp, temeli sevgi ve şefkat olan yüce dinimizi yobazlık olarak lanse ettiler. Dini hassasiyeti olan herkes bu nefretten payını aldı. Bulundukları kalıbın, yaşadıkları dönemin şeklini alan omurgasızlar o şekilde davranmak zorundaydılar çünkü bu onların var oluş gayeleriydi.
Gün geldi zaman geçti, esen rüzgârlar terse dönünce bukalemunlar renk değiştirmek zorunda kaldı ve hatta aralarına yenileri eklendi. Haliyle hedefteki nefret öğesi zamanın şartlarına ve rüzgârın yönüne göre güncellendi. Yeni hedefiniz: Ulu önder Atatürk ileri denildi .
Geçmiş zamanları insanlara yalan yanlış anlatıp bel altı vurmaya devam ederken bu sefer hedeflerinde milli duygular var. Tarihi saptırıp insanları kandırmaya aynen devam ediyorlar. Sanki memlekette hiç sorun yokmuş gibi geçmişe saplanıp kalmamız için adeta ellerinden geleni yapıyorlar. Toplumun hassas kesimlerini birbirlerine karşı düşman etmekten başka ne faydaları var bunların. Birliğe ve bütünlüğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu dönmelerde insanlar arasında tarafgirlik çıkararak toplumu bölmeye çalışanlar toplum vicdanında yargılanmaya mahkûmdurlar. Yiğitler her gün yurdu yaşatmak için can verirken milleti bölmeye çalışanları ne tarih ne de yüce Türk milleti affetmez.
Peki ben bir taraf seçmek zorunda mıyım ? Hem milli duygularıma bağlı olup hem de maneviyatımı yaşayamaz mıyım ? Neden illa bir taraf seçmek zorundayım ?
Sevginin, kardeşliğin, birliğin, bütünlüğün sözü olan Yunus Emre asırlar öncesinden günümüze sesleniyorken,
10 yıl önce yaşayan nefret sözcülerinin esamisi okunmuyor.