Franco İspanyasında; Yarından Sonra

Bir muhbirin izinde, Franco İspanyasının son demlerini ve ardından Franco sonrası İspanya’yı sokaktan takip eden bir kitap; Yarından Sonra

İcnacio Martine De Pison isimli İspanyol yazar tarafından kaleme alınan kitap, Türkiye’de Kalkedon Yayınları tarafından yayınlanmış. Kitabı neden edindiğimi, neden kitap listeme eklediğimi hatırlamıyorum. Kitap yaklaşık iki yıl kitaplığımda durduktan sonra, neden bilmem okunma sırasının geldiğini hissettim. Hayır, öyle olmadı, Bir okuma grubumun listesinde olan başka bir kitabı sipariş edip, kargodan gelmesini beklerken, uzun zamandır beklettiğim bu kitabı aradan çıkarabileceğimi düşündüm. Zaman dolgusu olabileceğini düşündüğüm bu kitap, ne mutlu ki, okudukça, okumakta geciktiğimi düşündüğüm bir esere dönüştü.

Kitap, İspanyol yazar tarafından 2011 yılında kaleme alınmış ve yayınlandığı yıldan itibaren gerek İspanya’da gerekse de Avrupa’da ciddi ödüller almış ya da ciddi ödüllere aday gösterilmiş. Başarılı bir dönem romanı olarak kabul edilmiş.

yarindansonra

 

Ancak işin garip yanı, aynı kitap Türkiye’de yeterli ilgiyi görememiş. Kitabın Türkçe basımı 2014 yılının Kasım ayında gerçekleşmiş. Ben de kitabı aynı yılın Aralık ayında edinmişim. Büyük olasılıkla bir tanıtım reklamı ya da tanıtım yazısının etkisi ile kitabı almaya karar vermişimdir diye düşündüm. Ama kitabı okuduktan sonra, internette kısaca yaptığım araştırmada, SabitFikir’deki bir yazı hariç, kitap için bir değerlendirme yazısına rastlamadım. Yazara ait Türkçe bilgi edinebileceğim bir site dahi bulamadım. Kitapta dâhi, yazarın özgeçmişine dair bilgi yok. Yani Türkçe kaynaklardan, yazarın başka bir eseri olup olmadığını bile öğrenemedim.

1960’ların başından 1970’lerin sonuna uzanan hikâye, Franco’nun İspanya’daki iktidarının son yılları ile Franco sonrası İspanya’nın ilk yıllarını kapsıyor. Ama kitapta Franco, üst düzey siyaset, iktidar mücadelesi yer almıyor. İspanya siyasetine dair gelişmeleri sadece çok uzağından, sokaklara yansıyan gölgelerinden takip edebiliyoruz. Köyden şehre taşınan Justo isimli bir karakterin, şehre ilk uyum adımları ile başlayan roman, uzun süre bu kahramanın sıradan olayları etrafında dönüyor. Romanda tüm gelişmeler 12 farklı karakter tarafından aktarılıyor. Bu karakterler, hayatlarının Justo ile kesişen noktalarını, kendi hikâyeleri ile harmanlayarak anlatıyorlar. Uzun süre, sıradan İspanyol karakterlerin, sıradan ama keyifli, sıcak hikâyelerine eşlik ederken, bir süre sonra Justo’nun Barselona’daki bir polis merkezi için sıradan bir muhbire dönüştüğüne tanıklık ediyoruz. Zamanla bu muhbirlik gelişerek, Franco sonrasında iktidarı kaybeden ve hırçınlaşan İspanyol aşırı sağının aktörlerinden birisine dönüşüyor.

Kitapta, Franco’nun ölümü ile birlikte İspanyol derin devletinin açığa çıkışı, hırçınlaşması ve son can çekişleri sergileniyor. Franco sonrasındaki gelişmeleri, ülkemizde 1996’da ortaya dökülen Susurluk skandalına benzetmek mümkün.

Ama kitabı esas önemli ve ilgi çekici kılan, Franco dönemindeki ve o dönemin sonunun yavaş yavaş yaklaşıldığının hissedildiği zamanlarda anlatıcı karakterlerin duruşu. Pison, İspanyol orta sınıfının kırılgan, kaygan zeminde nasıl dengede durmaya çalıştığını gözlerimizin önüne seriyor. İşte tam da o dengede durma çabası, İspanya’nın Franco’dan, ancak onun eceli ile ölümü ile kurtulmasına neden oluyor.

Bunu bize özetle ve en sade hali ile, karakterlerden bir polis müfettişi olan Mateo Moreno aktarıyor; “Her zamanki gibi, her zamanki insanları tutukluyorduk çünkü ne söylenirse söylensin, aktif bir şekilde Franco karşıtı olan az sayıda insan vardı ve biz, onların neredeyse hepsini tanıyorduk. Birkaç öğrenci, birkaç işçi, birkaç düzine konusunda uzman, garip kimi sanatçı ve bunun gibi bir elin beş parmağını geçmez. Bunlar haricindeki insanlar, fakir ya da zenginler, genç ya da yaşlılar, Katalan olanlar ya da olmayanlar… olacakları biliyordu. Eğer bir süre daha Francocu olmak işlerine yarayacaksa, öyle olmaya devam edeceklerdi ve eğer demokrat olmaları gerekirse de demokrat .”

Kitapta, İspanya’da da muhafazakârlığın derin damarlarını ve bu damarın milliyetçilikle birleşince nasıl, sert, katı bir sisteme dönüşebildiğini görüyoruz. Ancak bu muhafazakârlığın, daha özgürlükçü, küresel bir döngüye girmesi ile içe kapalı, otoriter sistem çözülebiliyor. Solun ve sosyal demokrasinin belki de esas işlevi muhafazakârlığı yok etmekten çok onu dönüştürmekte ortaya çıkıyor. Bu da, belki de toplumda yaşanacak değişimin, muhafazakârların değerlerine bir saldırıyı kapsamayacağına dair bir güven verebilmekten geçiyor.

Son dönemde okuduğum, Türkiye’ye yönelik iki dönem kitabından (Vedat Türkali / Bir Gün Tek Başına – Adalet Ağaoğlu / Ölmeye Yatmak) sonra, bir İspanya dönem romanı okumak oldukça keyifli oldu. Bu keyfi yaratan ise zihnimde kıyaslama kanallarını açması oldu.

yarindansonra3

Kitaplar toplumların birbirlerini tanıması için oldukça kullanışlı bir kanal ve bu kitap İspanyol toplumunu içerisinden tanımak ve dönüşümüne tanık olmak için önemli bir fırsat.

 

Görsel 1; http://images1.babil.com/Content/Uploads/ProductImages/1485723/yarindan-sonra-kitabi-ignacio-martinez-de-pison-Front-1.jpg

Görsel 2; http://www.abc.es/Media/201404/03/pison–644×362.JPG

Görsel 3; http://catalogo.artium.org/sites/default/files/imagenesbody/07/2015/diamanana.jpg

Son Yazılar

Şehir Plancısı, Gaziantep, evli, iki çocuk, demokrat, aykırı, söz, yazı, anlamak ve anlatmak...