Zavallı İnsan!

 

”Ancak ölürsen özgür olabilirsin” repliğiyle biten ”Utanç” adlı filmi izlerken, on sekiz yaşındaki yönetmene bu cümleyi sarf ettiren tarihi arka planı iyi analiz etmemiz gerekir. Küçücük gövdelerinde, büyüklerin çizdiği ”kaderi” yaşamak zorunda kalan yaralı yürekler, oyunlarında bile bu kaderden kaçamazlar. Temelde hikayede doğu-batı çatışmasını anlatıyor. Batı’nın iki yüzlülüğünü ve Doğu’nun saflığını. Hak-batıl mücadelesinin tipik tezahürü.

Hangi batı ve doğu neresi sorusunun cevabı bizi salaha kavuşturacaktır. Köpekler insanları kemikleri için mi ısırıyor sorusunun cevabı nasıl ki, hayır, kalpleri olmadığı için ısırıyor ise, biz de batının ne olduğunu veya ne olmadığını iyi tetkik ederek olayı anlamaya çalışmalıyız.

”Doğa sırlarını ancak işkence altında ifşa eder” diyen Francis Bacon’la şekillenmeye başlayan Batı Medeniyeti, doğaya bakışını daha ilk aşamada sömürü ve kaba kuvvete dayandırdı. Reformlarla başlayan, rönesansla devam eden ve hümanizmle zirveye çıkan aydınlanma çağı, kartezyen anlayışıyla düalist bir yapıya kavuşarak sonuçlandı. Ruh-madde ayrımının getirdiği en büyük yıkım, Tanrı merkezli bir evren tasavvurunun reddedilip, insan merkezli bir evren tasavvuruna yol açması oldu. Kiliselerin üzerine yazdıkları ”Burada Tanrı bulunmaz” ibaresi işin hangi boyuta ulaştığının iyi bir emaresi.

‘’Biz onu öldürdük… Siz ve ben! Biz, biz hepimiz onun katilleriyiz! İyi de bunu nasıl yaptık? Denizi nasıl boşaltabildik? Karayı denize bağlayan bu zinciri çözdüğümüzde ne yapmış olduk? Şimdi nereye gidiyoruz? Bütün güneşlerden uzağa mı? Durmadan düşmüyor muyuz? Öne, arkaya, sağa, sola, her yere düşmüyor muyuz? Hâlâ bir yüksek ve alçak kavramı var mı? Sonsuz bir hiçlik içinde aylak aylak dolaşmıyor muyuz? Yüzümüzde boşluğun nefesine duyumsamıyor muyuz? Hava şimdi daha soğuk değil mi? Geceler gittikçe daha fazla karanlıklaşmıyor mu? Tanrı öldü! Tanrı öldü! Onu öldüren biziz” (Friderich Nietzsche). Çamura saplanan arabasını kurtarmak için atına ardı ardına kamçı sallayıp duran adamı engellemeye çalışırken, yediği tekme sonucu ölen Friderich Nietzsche, aynı zamanda yaşlıların verimsiz ve topluma yük olduğu gerekçesiyle ölüme terk edilmesini de savunuyor. Yaşasın Tanrı öldü!

Liberalizmin babası ve Doğal Haklar kuramcısı John Loche; hayat hakkı,mülkiyet hakkı ve özgürlük hakkı doğuştandır ve hiçbir kişi, kurum bu haklar üzerinde tasarruf yetkisine sahip değildir diyor. Fakat aynı kişi, asillerin köle ihtiyacını karşılamak için şirket kuruyor, binlerce insanı ülkesine getiriyor ve onları satıp para kazanıyor. Yaşasın Tanrı öldü!

Bir Arap şairi der ki, insanlar ne kadar da çoğaldı. Hayır aksine ne kadar da azaldı. Gözlerimi açıp bakıyorum ve hiç birini göremiyorum. Balta girmemiş, çıkışı olmayan bir ormanda doğan biri, bu ormanda mutlu bir şekilde yaşayabilir. Fakat bu ormanda kaybolan ve çıkışı bulamayan biri, bu ormanda yaşadığı sürece asla mutlu olamayacaktır. Her zaman ve zeminde çıkışı arayacaktır.

Basiret ve feraset sahibi bir çok düşünür, erdemli yaşamın sonunda mutluluğun gerçekleşeceğini söyler. İfrat ve tefrik arasındaki orta nokta olarak tanımladıkları erdemi, adaletten ayrılmamayı, merhametli ve iyilik sever olmayı ve herkesin yararı için çalışmayı gerektiğini söyler. İnsanın akıl ve heva diye birbirine karşıt iki temel gücü vardır. Biz aslında erdemli olmaya çalışırken şu ayrımı da yapmış oluyoruz. Dünyadan nasiplenme noktasında haz eksenli bir anlayışı terk edip, tükettiğin kadar mutlusun kaziye’sini, ihtiyacın kadar tüketmelisin noktasında erdemli olmaya geçiş yapıyoruz.

Kendimin peşindeyim.

Kendimin, yani hakikatin.

Hakikatimin.

Tüm güçlü ve zayıf taraflarımla kendimin.

Yoldaşsız bir yolda.

Tek kişilik bir yolda

Herkes gibi.

Yalınız.

Yürüyorsam düşe kalka, bil ki ısrarımdan.

Evet, kendimde ısrar ediyorum. Yolumda.

Israr etmek zorundayım.(Dücane Cündioğlu)

Yolun erdemden geçmesi için, ”yolda olmak” gerekir. Hiç değilse ölmeden önce ölmek için.Kavga etmedikçe kendini tanıyamazsın. Kendini karşına almadıkça. Kendini, yani tüm dünyayı. Herkesin cenneti, diğerininkinden farklıdır. Canınla süpür Cananın eşiğini, ancak o zaman aşka erersin. Ölüm nasıl olur da başlangıcı olmayan bir şeyin sonu olur.

Kaynakça;

Ahlak Felsefesi: Ebu Bekir Razi

Bilgi, Bilim ve İslam

Dücane Cündioğlu

http://www.beyazperde.com/filmler/film

Son Yazılar