Beyin Göçü’nün Türkiye’deki Vahim Durumu

Yaklaşık bir buçuk yıl önce, 9 Eylül Üniversitesi’nde bir hocamızın söylediği cümleler aklıma gelmekte bu yazıları yazdığımda. Şöyle söylemişti sınıfa ‘’Ülkede ki şartlar ne kadar kötü olursa olsun terk etmeyin bu ülkeyi. Bu ülkeye karşı borçlusunuz. O yüzden sabredin ve düzeltmeye çalışın. Asla ümitsizliğe düşmeyin.’’ Sanki bu günleri görerek söylemişti bu cümleleri. Ve o bir akademisyendi. Şimdi ise akademisyenler gidiyor. Ama anlayabiliyorum onları. Bir gecede evsiz, işsiz bırakılan binlerce insan var.

*

Beyin göçü’nü kısaca şöyle tanımlayabiliriz: Kendi ülkesindeki fırsatları, kendi vasıf ve niteliklerine yeterli bulmadığı için daha iyi bir yaşam amacıyla yurt dışına gidenleri açıklamak için kullanılır.

Türkiye’den ayrılan akademisyenler ise daha iyi bir hayat kurmak için değil, Türkiye’den ayrılmak durumunda kaldıkları veya Türkiye’de akademisyen olarak çalışmaya devam edemeyeceklerini anladıkları zaman gitmeyi tercih ediyor.

Bilim İnsanı Kurtarma Fonu’na en fazla başvuru Türkiye’den. Burada ki ‘’kurtarma’’ sözcüğü anlam kazanıyor şu son günlerde.

*

Anadolu Ajansı’nın bilgilerine göre yaklaşık 90 bin Türk öğrencinin yurt dışında eğitim için her yıl 1,5 milyar dolar harcadığını kaydediyor. Ajansa göre, öğrenciler en çok İngiltere, Amerika, Malta, Kanada, Avustralya ve Almanya’yı tercih ediyor.

Dünya Bankası kayıtlarına göre, yurt dışında en fazla öğrencisi bulunan ülkeler arasında Türkiye on birinci sırada yer alıyor.

*

10 bine yakın akademisyen ve 50 bine yakın öğretmen işsiz bırakıldı. Hangi adla, hangi düşünceyle yapıldığına bakılmaksızın şu bir gerçektir ki beyin göçüne teşvik doğuran bir anlayış mevcut.

*

Gitmek için fırsat arıyorlar. Nedeni ise onların vatanlarını sevmemesi değil, zorunlu bir göç şeklini almış bu durum. Çünkü onlara eğitim verecekleri bir ortam bırakmadık, düşünce özgürlüğünü bitirdik, basın özgürlüğünü bitirdik, adaleti öldürdük. Çalışmalarını yapacakları ortam kalmadı. Bu insanlara, artık geçimlerini sağlayacak bir kapı bile bırakılmadı.

*

Dünya’daki medya terminolojisi’ne ‘’Havuz Medya’’ terimini kazandırdıktan sonra, herhalde bu gidişle ‘’Beyin Göçü’’ kapsamında, göç terminolojisi’ne de yeni bir terim ekleyeceğiz. Bilime ancak bu şekilde katkı sağlayabiliyoruz.

*

Gidenlerden biri olan ve medyada çok konuşulan fotoğraf sanatçısı Nora Jartan, 13 Temmuz’da (15 Temmuz’dan önce), Kanada’ya gideceklerini şöyle duyuruyordu:

“Biz gidiyoruz. Artık tanınmaz halde olan, doğduğumuz bu topraklardan, doyacağımız topraklara göç ediyoruz.”

Arkadaşları ve ailesine hitaben yazdığı yazı şu cümlelerle devam ediyordu:

“Her gün ayrı bir katliamın yaşandığı, insan hayatının beş para etmediği, üstüne bir de ülkenin yarısının inancınıza, doğduğunuz yere, ideolojinize, düşüncenize göre ‘Oh olsun, iyi ki geberdi’ dediği bir yerde daha fazla yaşayamıyoruz. Belki tesadüfen o gün denk gelmeyip, patlayan bir bomba ile ölmüyoruz ama bu da pek yaşamaya benzemiyor doğrusu.”

“Biz Eski Türkiye’nin insanları, Yeni Türkiye’yi terk ediyoruz” diye bitiriyordu cümlelerini.

*

Sadece akademisyenler de değil. Öğretmen, öğrenci gibi eğitim ile doğrudan ilişkili kitlelere de aynı şeyleri yapıyor ülkemiz. Eski Türkiye’de yurt dışına göç eden bilim insanlarını ülkeye getirme çabası vardı. Ve meyvelerini vermeye başlamıştı. Şu anda kendi elimizle akademisyenlere ‘’gidin’’ diyoruz. Artık geri getirmek bir yana, bilim insanlarımızı yurt dışına itiyoruz.

Şu anda, yaptığımız onca kazanımı elinin tersiyle iten bir anlayış mevcut. Sanki birileri öğretmenleri ve akademisyenleri bertaraf ederek eğitimsiz bir kitle yaratmak istiyor. Tüm bunlar bilinçsiz yapılmış olamaz. Bir ülkenin düşmanı olsanız ancak bu kadarını yapabilirsiniz. Çünkü eğitimi bitirince ülke de biter.

*

Binlerce kişinin ortak bir akıl ile bir düşünceyi savunması çok zordur. Hele ki bunlar akademisyenlerse iş tam anlamıyla bir ciddiyet kazanır. Bunu dikkate almak ülkenin iyiliği için hayati bir meseledir. Aynı anda farklı bilim dallarından kişilerin, kendi uzmanlık alanlarını da dikkate alarak bir düşünceye kanaat getirmesi, durumu hem bilimsel hem de önemli bir mesele haline getirir. 

*

Beyin Göçü’nün ülkemiz için ne kadar büyük bir sorun olduğunu derslerde ve çeşitli kaynaklardan okuyan, takip eden biri olarak, durumun ne kadar vahim olduğunu anlatmaya çalışmam yeterli olamayacaktır. Atasözü içeriğiyle söylenen bir iki cümle bu durumu açıklayabilir: Ülke beyinsiz kalır, eğer ayaklar baş olursa ezilenler çok olacaktır.

*

Akademisyenler öğretmenleri yetiştirir. Öğretmenler de bizleri yetiştirir. O yüzden eğitim ölürse geleceğimiz yok olur.

Son Yazılar

Ümit Burgu Yazar:

Ege Üniversitesi Coğrafya Bölümünden 2015 yılında mezun oldu. Aynı yıl 9 Eylül Üniversitesinde Pedagojik Formasyon eğitimini aldı. Şu anda Coğrafya Öğretmeni olarak çalışmakta.