Maske

Fransızcadaki “masqué” kelimesinden geliyormuş. M.Ö. 20.000 yılına kadar dayanıyormuş maskenin tarihi. İlk çağlardan itibaren insanlar dini törenler, eğlenceler, şenlikler gibi etkinliklerde maske kullanıyormuş. Günümüze kadar gelen bu gelenekler hala devam ediyor. Şimdilerde daha çok şov ve eğlence amaçlı kullanılmasına rağmen maskeler önemini hala koruyor. Bir de maskenin en yaygın kullanımı var ki maske icat edilmeden önce bile bu amaçla kullanılıyordu.

En yaygın kullanım tarzı hala bu. Hatta bu şekilde kullanmayanlar yok denecek kadar az. Bu amaçla kullanılan maskeler çeşit çeşit. Kimi iyi niyet, kimi masum, kimi dürüst, kimi doğruluk, kimi beyefendilik veya hanımefendilik desenli; kimi olabildiğince dikkat çekecek kadar renkli. Her türlüsü ihtiyaca göre mevcut. Kullanımı da oldukça kolay. Birini çıkarıp diğerini takıveriyorsunuz. Hatta kullanmamak ayıp bile karşılanıyor. Maskesiz gezmek düpedüz enayilik görünüyor.

Fakat bir yan etkisi var bu maskelerin. Yüzünüzü eskitiyor, çürütüyor. Gittikçe siliniyor yüzünüz. Bir süre sonra maskeniz yüzünüz oluyor. Toplum da bu maskeleri dayatıyor aslında. Sadece kınayarak değil; maskeniz yoksa size iş vermiyorlar, kurumunuzda yükselemiyorsunuz mesela, bulunduğunuz mekânda itibar görmüyorsunuz. Eşiniz bile yüz vermiyor size.

Bu maskeler markette veya internette satılmıyor. Öyle bir anda kırtasiye malzemeleriyle yapayım da diyemiyorsunuz. Yıllar oluşturuyor onları. Zamanla şekilleniyorlar. İnsanlarla tanıştıkça, insanlara karıştıkça belirginleşiyor, son halini alıyorlar. Sonrasında ise bağımlılık yapıyorlar. Maskesiz evden çıktığınızda çıplak hissediyorsunuz kendinizi. Sadece yalnız kaldığınızda çıkarabiliyorsunuz onları. (Ki yalnızken de çıkarmıyor çoğu) Sadece yalnızken gerçek yüzünüzü görebiliyorsunuz aynada. Tabi tahammülünüz varsa.

Çocuklar için olanları da var. Malum şimdiden takmaya alışmalılar ki, sırıtmasın yüzlerinde. Kalıpları sağlam oluşsun. Âşıklar bile maskesiz buluşmuyor. Onlarca yıl evli olup da gerçek yüzlerini göremeyip sadece maskesinden eşini tanıyanlar bile var. Bu durum sosyal ve medeni insan olmanın bir gerekliliği olarak görülüyor. Hatta maskesiyle popüler olanlar bile var. Bu yüzden benzer maskeleri acemice yüzlerine yerleştiren insanlarla dolu her yer.

Maskelerin en ilginç yerleri gözleri. Çünkü bilindik maskeler gibi göz yuvaları boş değil, orada siyah gözlük camları var. Adeta yüzlerinden hiçbir şeyin dışarı kaçmasını istemiyorlar. Adeta içinde yaşadıkları ve kalabalığından hiç kopmadıkları insanlara karşı kendilerini koruyorlar, bu yapay saklanışın onları koruyacağına inanarak. Fakat koptukları şey aslında kendileri oluyor. Aslında sığındıkları şey onları bir çukurun içine itiyor. Aslında maskeyi yüzlerine değil ruhlarına takıyorlar. Her maske biraz daha alıyor duygularını. Bir süre sonra maskeleri onları esir alıyor. Maskeler arasında gözleri oyulup çöle salınmış bir insana dönüşüyorlar. Ama seviyorlar maskelerini. Kendilerini komik duruma düşürse de, küçücük menfaatlerin kölesi etse de seviyorlar. Çünkü öyle öğrendiler. Öyle gördüler. Netice de sosyal ve medeni insan olmak bazı fedakârlıkları ister. Bunun için bir yüz feda edilmiş çok mu? Bu arada “maskara” kelimesi maskenin İtalyancasıymış.

Fotoğraf: http://rihtimdergi.com/maske-2/

Son Yazılar

Yazmak, çizmek peşinde, yanmayı pişmeye tercih eden biri...