Yazmaya dair

Bir yazarın en alışık olduğu his kendini yetersiz görmek sanırım. Bu konuda sadece tahmin yürütebiliyorum, zira birkaç paragraf yazarak kendini yazar zannetmek  büyük bir yanılgı olur.

Neden bilmiyorum ama birkaç hafta aradan sonra yazmaya kendimi zar zor ikna edebildim. Belki de amaca yönelik, takvime uygun yazmaya hala alışamadım. O yüzden, bu konuda sıkıntı yaşamam olasıdır diyerek kendimi avutuyorum.

*

Yazarlık da bu olsa gerek; her zaman içinden gelmese de yazı üretmeye çabalamak, gerektiğinde zamanının çoğunu bu iş için harcamak…

Tüm bunları yapabilmenin yolu ise araştırma ve bol okumaktan geçiyor şüphesiz.

Birkaç hafta öncesine kadar bunu tam manasıyla kavrayamamış olduğumu itiraf etmek isterim. İnanın bana, yazmak en son aşamaymış. Sosyal medyada paylaştığım üç beş cümleden oluşan paylaşımları beğenen yakın çevremin verdiği cesaret şimdiden parçalara ayrıldı bile.

*

Peki insan olarak neden böyleyiz?

Bunu her zaman düşünüyorum; bir yandan ufacık bir övgüyle egomuzu kolayca şişirebiliyorken, diğer yandan iyi niyetle yapılmış bir yergiye tahammül edemiyoruz.

Olumlu dönütler çabalamaksızın kulağımıza küpe oluverirken haksız yönlerimizi törpülemekte zorlanıyoruz.

*

Bugünlerde kafamda bir başka soruyu daha cevaplamaya çalışıyorum.

İnsan neden yazar?

Hayatın gizemini çözmek ya da yazmayı sadece lezzetli bulduğu için olabilir.

Belki de yaşadığımız hayatı, anlamlı tek bir cümle kurmak için çabalamadan geçirmek doğru değildir. Bunun farkındalığı da olabilir.

Ya da kaygı ve umutla dolu zihinlerimizi diğer insanlara sunma isteği…

Çoğu insana klişe gibi gelse de yazmak insanı gerçekten rahatlatıyor. Paylaşmak için insana ihtiyaç duymamanın, yargılanmayı düşünmeden bütün samimiyetinle düşüncelerini anlatmanın maddi bir karşılığını bulmak zor.

Sitemim var

Balyoz ve Kumpas davalarında ödenen tazminat miktarı 20 milyon liraya yaklaşmış.

İnsan düşünmeden edemiyor; kendini OHAL sürecine kaptırıp tüm izleri birbirine karıştıranlar, haksızlığa uğramış binlerce mağdurun AİHM kararıyla alacağı tazminatı nasıl ödeyecek?

Tabii bu kez milyonlardan değil milyarlardan bahsediyor olacağız.

*

Kaleminin, yüreğinin yettiği kadar hukuksal ilkeleri savunan ve bu yaşananların çok daha ciddi sonuçları olacağını avaz avaz bağıran vatanseverlerin sesi yetkililer için bir vızıltıdan ibaret.

Eğitim seviyesi yetersiz sıradan bir vatandaşın, “Hukuk, anayasa bunları bu dönemde geçeceksin!” tarzında vurdumduymaz çıkışlarına şaşırmıyorum ama Adalet Bakanı Bozdağ’ın açıklamalarını anlamak gerçekten zor. Anayasa’ya aykırı da olsa kararnamelerin çıkmaya devam edeceğini söyleyen bir ‘Adalet Bakanı’ ile karşı karşıyayız.

Rasyonel bilimlere inancı olmayan birinin Milli Eğitim Bakanlığı koltuğunda oturması gibi bir durum bu.

*

Bahsettiğim bu yüksek meblağlı tazminatlar her zamanki gibi bizim cebimizden çıkacak.

Destekçi halk ya farkında değil ya da farkında değilmiş gibi davranıyor. Türkiye’de yaşam gittikçe zorlaşmaya başladı, fiyatlar arttıkça artıyor. Araştırma verileri ise Türkiye’de zengin ile fakir arasındaki uçurumun gitgide yükseldiğini söylüyor.

Sayısı 3 milyonu aşan Suriyeli sığınmacılara ayrılan ödeneklerden darbe döneminde bedavalaştırılan ulaşım giderlerine, haksız yargılama tazminatlarından askıya alınan uluslararası anlaşmalara kadar daha birçok faktör ülkemizin ekonomisini zayıflatmaya devam ediyor.

Açığa alınan binlerce öğretmenin eğitim sisteminde oluşturduğu boşluk ise hala kapanmış değil ve taşların birkaç ay daha yerine oturamayacağı bariz belli.

*

Birey ve toplum olarak bu olayların yaşanmasına birincil dereceden sebep olan büyük eksikliklerimiz var…

Sorgulamayı, analiz etmeyi, hakkımızı aramayı ve mantığımızla düşünmeyi bilmiyoruz.

İslam’ın buyruklarıyla yaşadığını düşünüp Kur’an’ı kılavuz kabul edenler, ‘hala akıl etmez misiniz’ ayetini bilerek ve isteyerek ıskalamayı seçtikçe, ülkemiz için huzurlu bir gelecek hayallerde kalmaya devam edecek.

Son Yazılar

Kaan Kara Yazar:

Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinde dünyaya geldim. Lise öğrenim hayatımı baba toprağım olan Mersin'de tamamladıktan sonra Marmara İngilizce Öğretmenliği Bölümü'nü bitirdim. Profesyonel dağcılık hayatıma da üniversite yıllarımda başladım. Birkaç sene boyunca zirve dağcılığı ve kaya tırmanışı sporuna kendimi adadım. Sonradan bu ilgimi uluslararası bir sertifikayla belgeleyerek Bakü Olimpiyat Stadı, Beşiktaş Vodafone Arena Stadı ve 3. Köprü gibi ses getirmiş olan projelerde İple Erişim Uzmanı olarak görev aldım. Aynı zamanda Marmara Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu'nda okutman olarak çalışmaktayım.