Sizlere fikir çatışmalarının buhranlı yıllarından, kılıcın kaleme olan savaşından, zorbalığın fikriyata olan düşmanlığından, yakılıp yıkılan kütüphanelere inat, sonsuzluğa demir atan kelamların mucizevi hikayesinden bahsedeceğim.
Bir fikir düşünün insanın yarattığı… Her beyinde ayrı fırtınaya sebep olan, fikir empoze etmektense ufuk açmayı düstur edinen bir anlayış düşünün.
Bir üslup düşünün ki, günümüz kabalıklarını utandıracak ve kardeşlik, hoşgörü duygularını hoş bir dille size aktaracak.
”Gelin! Bu bahçeye girin!” der İhvan-ı Safa, ”Arzu ettiğiniz meyvelerden yiyin! İstediğiniz kokulardan koklayın! Gönlünüzce eğlenip, istediğiniz yerde dolaşın! Sevinip neşelenin!”
Hazırsanız, ”Saflığın kardeşliğini” tanıyalım.
İhvan-ı Safa, ”Saf kardeşlik”, ”Saflığın kardeşliği” manalarına gelen 10. yüzyılda Basra’da ortaya çıkmış bir topluluktur. Ortak düşünce ve dayanışma içinde olan bu kardeşler 52 fasikülden (risaleden) oluşan bir eser yazarlar.
Hz. Muhammed’in vefatından sonra İslam tarihinin ilk yüzyılları fikirsel çatışmalara ve kutuplaşmalara sahne olur. Akıl ve inancın, koşulsuz bağlanma ve sorgulamanın yıpratıcı tartışmalarında Mutezileciler, Kelamcılar, Felsefeciler ve Tasavvufçular kendilerine yer ararlar. Sünni-Şii olarak bilinen uzlaşmaz eğilimler toplumda bölünmeler içinde kendini geliştirir. İbni Sina, Eşari daha sonra Gazali ve İbni Rüşd gibi düşünürlerin etrafında dönen tartışmalar, inanç ve hayat üzerine etkileriyle yayılır. Emeviler, Abbasiler, Fatımiler, Karmatiler, İsmaililer, ve diğerleri, farklı fikirlerin ifade edildiği fakat kitapların kütüphanelerin yakılıp yıkıldığı üstelik çokça kan akıtıldığı süreçten geçerler.
Keskin kelam mı? Keskin kılıç mı? İkileminde İhvan-ı Safa tarih sahnesinde yerini alır.
İhvan-ı Safa aklın rehberliğinde, kalbi arındırmaya ve insanı yüceltmeye gayret eder. Din ile felsefenin, bilim ile ahlakın bütünleşmesi insanlığın gelişme imkanını sağlar düşüncesindedir. İhvan-ı Safa başka düşünceler ve inançlara karşı hoşgörüyü özellikle vurgular. Ona göre, hiçbir bilime düşman olunmamalı hiçbir kitaptan uzak durulmamalıdır.
”Ey kardeşim, bilginlerin bu konuda söylediklerini anlamak için onların bu risalede söylediğimiz sözleri hakkında düşün ve bu şeylerin anlamları hakkında ortaya koyduklarını tasavvur et. Eğer bu şeyler hakkında daha fazla bilgin varsa bunu bize de bildir. Eğer bu şeyleri inkar edersen bunun sebeplerini bize açıkla. Eğer bu anlattıklarımızdan herhangi bir şey hakkında şüpheye düşürsen de bizi açıklamalarımızda herhangi bir ihmalkarlık ve doğruyu söylememekle suçlama. Sonra bilmelisin ki her sanatın bir ehli vardır.” [1]
İhvan-ı Safa grubundan bir düşünürün şöyle dediği rivayet edilir: ”Din, hastaların; felsefe ise sağlıklı insanların tedavisiyle ilgilenir. Peygamber hastaları, hastalıklarının artmaması hatta onların bütünüyle iyileşmesi için tedavi ederler. Filozoflar ise herhangi bir hastalık bulaşmaması için sağlıklı insanların sağlığını korur.”
İhvan-ı Safa tek tek kendi isimlerini kullanmak yerine ortak bir isim kullanmayı tercih etmiştir. Bunun bir sebebi dönemin baskıcı koşulları olsa da diğer nedeni ”külli” düşüncelerinin yansımasıdır.
İhvan-ı Safa içinde birbirine bağlı dört derece vardır.
- 15 yaşını dolduran gençlerin oluşturduğu sanatkarlar grubu.
- 30 yaşını dolduran akıl ve hikmeti bilen ”liderler” grubu.
- 40 yaşını dolduran güçlü kralların grubu
- 50 yaşını dolduran ve hikmete açık şekilde erişenlerin grubu.
Günümüzdeki topluluklar belli yaş gruplarını, belli kitleleri hedef alarak ve yalnızca onlara hitap ederek var olsa da İhvan-ı Safa her yaş grubundan kişiyle bulundukları tecrübe ve hal üzere faydalanmış, bünyesinde yer vermiştir. Bu onları İhvan-ı Safa yapan şeydir.
Kim oldukları, kaç kişi oldukları konusunda değişik söylentiler ve teoriler vardır. Kendilerini ”Adem babanın mağarasında uyuyanlar” olarak tanımlarlar. ”Ashab-ı keyf uykularını tamamlayarak uyandıklarını” söylerler. Ayda üç gece gerçekleşen toplantılarına yabancıları almazlar, ama düşüncelerini yaymaktan da geri durmazlar.
Abbasi halifesinin emriyle 1050 yılında İhvan-ı Safa Risaleleri’nin (İbni Sina’nın eserleriyle birlikte) bütün kütüphanelerden toplanarak yakıldığı bilinir. Ancak Endülüslü düşünür Müslime, Doğu’ya seyahati sırasında risaleleri toplayarak, yok olmaktan kurtarır.
İhvan-ı Safa’ya göre dünya bir hapishanedir ve buradan kurtulmanın yolu bilgiyle arınmaktan geçer. Bu anlayışla insanın olgunlaşmasını ve ahlakın düzeltilmesini dert edinerek toplam 52 risale ve ek (Risaletü’l Camia) yazarlar. Ansiklopedik bir niteliğe sahip bu eserde, matematikten müziğe, felsefeden astronomiye ve sihirden aşka kadar pek çok konu, şiirsel bir dille tartışılır ve özenle işlenir.
Risaleler dört bölüm altında sınıflandırılır:
- Matematiksel ve Eğitsel Bilimler. (14 Risale)
- Cisimsel-Doğal Bilimler. (17 Risale)
- Psikolojik-Akli Bilimler. (10 Risale)
- Metafiziksel Bilimler. (11 Risale)
”Ey kardeşim! Bil ki biz yeryüzü krallarını kıskanmayız ve dünya ehlinin mertebeleri konusunda yarışmayız. Fakat semavi krallığın ve ikişer, üçer, dörder kanatlı meleklerin mertebelerini isteriz. Çünkü bizim cevherimiz semavi bir cevher, alemimiz ulvi bir alemdir. Biz, burada ve ilk atamız Adem’in lanetli düşmanının onu kandırması sebebiyle oluşmuş suç yüzünden tabiata esir olmuş ve madde denizinde boğulmuş garipleriz.” [2]
” Ey kardeşim! Bil ki, biz ilme düşmanlık göstermez, hiçbir mezhebe taassupla bağlanmaz, bilge ve filozofların çeşitli ilim dallarında telif ettikleri, akıl ve incelemeleriyle ince manalar şeklinde ortaya koydukları hiçbir kitabı terk etmeyiz. Mutemedimiz, güvenilir adamımız ve emrimizin kurucusu, peygamberin (sav) kitaplarına, getirdikleri vahye ve meleklerin öğrettiği haber, ilham ve vahiylere dayanır.” [3]
İhvan-ı Safa her risalesine ”Ey kardeşim!”, ”Ey nazik ve merhametli kardeşim!”, ”Ey iyilik sever ve merhameti bol kardeşim!” gibi hitaplarla başlar. Samimi üslubuna zaman zaman ”Ey nazik ve merhametli kardeş, Allah seni ve bizi kendinden bir ruh ile desteklesin.” duasıyla içtenlik katar.
”Ey kardeş” der İhvan-ı Safa, ”Bu risaleler ilim isteklileri, hikmeti seçenler, özgürlüğü seven ve kurtuluşu tercih edenler içindir. Onları sadece hak edenlere vermek ve hak edenleri onlardan mahrum etmemek suretiyle, risaleler; cila, şifa, nur ve ışıktır. Hatta onlar ilaç olamamışsa, hastalık gibidir. İyileştiremezse hasta eder; ıslah etmezse ifsat eder; kurtuluş erdirmezse helak eder. Tedavi eder ama bazen hasta da edebilir. Öldürür de, diriltir de.”
Unutmamak gerekir ki, hiçbir düşünce, kişi ya da grup kendi sözleriyle okunup anlaşılmadan başkasının ifadeleriyle varmak istediği sonuca ulaşmaz. İhvan-ı Safa’yı bir sürü değişik düşünceye, gruba atfederler. Dini anlayışını eleştirir, gayesini kendi anladıklarıyla ifade ederler.
Ve yine unutmamalıdır ki bunlar Allah’ın sözleri değil, Allah’ın sözlerini anlamaya çalışan kullarının sözleridir. Elbette hata payı mevcuttur. Hata insana yakışır bir davranıştır. Ademiyettir.
Fatma Hatice CIBIL
KAYNAKLAR:
İhvan-ı Safa Risaleleri, cilt 1,2,3,4, Ayrıntı yayınları.
[1]: İhvan-ı Safa Risaleleri, cilt 2, s20
[2]: İhvan-ı Safa Risaleleri, cilt 4, s130
[3]: İhvan-ı Safa Risaleleri, cilt 4, s131