Arakçı Tilki’yi izlediniz mi hiç?

Türkiye’de çocukluğunu televizyonla geçiren ilk kuşak bizim kuşağımız olmalı, yani 60lı yılların ikinci yarısında doğan ve ilk çocukluğunu 70li yıllarda geçirenlerin kuşağı. Şimdi ancak eski Kemal Sunal fimlerinde görülen “komşuya televizyon izlemeye gitme” ritüelinin canlı tanıklarındanım ben. Apartmandaki ilk birkaç televizyondan biri hasbelkader bizim eve alınmıştı ve komşular ara sıra bize gelirlerdi televizyon izlemek için.  Hatırladığım ilk çocuk programı da bir süre önce kaybettiğimiz Levent Kırca ile şimdilerde epey yaşlanmış olsa da hala TV dizilerinde boy gösteren Köksal Engür’ün birlikte hazırladıkları “Oyun Treni” adlı programdı.

80li yılların ortalarına kadar tek kanal siyah beyaz yayın yapan TRT’nin heyecanla izlediğimiz yabanci dizi ve filmleri tiyatro sanatçıları tarafindan Türkçe seslendirilirdi. İşte herşey o seslendirmelerle, daha doğrusu çevirilerle başladı. Daha önce duymaya alışık olmadığımız “Hey dostum, pekala yapalım şu işi, hay aksi, selam millet, ahbap ne haber” gibi İngilizce’den birebir sözcük çevrisi yapılarak türetilen bu sözler yavaş yavaş dilimizde yer etmeye basladı. Şimdilerde Türkçe’nin önemli bir sorunu olan “business English” veya “plaza dili” denen melez dilin ortaya çıkmasına çok vardı henüz. Yapılan yanlış ortada idi aslında. Dizi ve fimlerdeki konuşmaları çevirenler “biz bunu Türkçe’de nasıl söyleriz, bunu Türkçe’ye nasıl uyarlarız?” diye düşünmek yerine’ “bu sözcüğün Türkçesi ne?” diye düşünüyor ve hızlıca yapıyorlardı muhtemelen çevirilerini.  Örneğin özellikle Amerikan İngilizcesi’nde bir cümleye başlarken sıklıkla kullanılan ve çoğu zaman çevrilmesine hiç de gerek olmayan “you know” sözünü çeviriyor ve Türkçe cümleleri “bilirsin” diye başlatıyorlardı. Yine Amerikan fimlerinde söylenen “Look man, listen man” sözlerini “bak ahbap, dinle ahbap” diye çeviriyorlardı ki bunların hiçbiri Türkçe’de daha önce duyup kullandığımız sözler  ya da söyleyiş biçimleri değillerdi. Sözün kısası, “İngilizce’den apartma” bu sözler zamanla dilimize yerleşti maalesef.

Benzer bir durum bugün de gündemde. Artık yüzlerce kanal ve pek çok özel yayın şirketi var ülkemizde. Bu özel yayın şirketlerinin abonelerine sundukları paketlerde çocuk kanalları da var ve bunların hemen hepsi genelde Amerikan patentli  çizgi filmler, diziler yayınlıyorlar. Bunların nasıl seslendirildiğine dikkat ettiniz mi hiç? Televizyonunuzda muhtemelen vardır bu kanallardan; rastgele birini açıp bir çizgi filmdeki konuşmaları ya da şarkıları dinleyin. Türkçe’den gayrı herşeye benzeyen ucube bir dil kullanıldığının farkına varırsınız hemen. Özellikle konuşmayı yeni öğrenen, dil becerileri henüz gelişmekte olan küçük çocuklar için ciddi bir sorun bu aslında, ama aileler pek farkında değil gibi. Çocuk kanallarında kullanılan Türkçe’de iki ciddi dil sorunu var. İlki yukarıda da ifade ettiğim TRT’nin ilk yıllarından beri varolan hatalı çeviri ve İngilizce söyleyişleri Türkçe’ye taşıma sorunu. Diğeri ise “çocukların anlayacağı yalın bir Türkçe’nin kullanılmaması sorunu. Bu iki sorunu dizi ve filmleri yapılan hikaye kitaplarında görmek de mümkün. Hemen aklıma geliveren bir örnek şu: Ücretli yayın paketlerinden birinde bir çizgi film var. Küçük bir kızın sevimli hayvanlarla maceralarının anlatıldığı filmde gördüğü herşeyi aşıran yaramaz bir tilki karakteri var. Tilkinin adı “arakçı tilki”. “Araklamak” çalmak anlamına gelen argo bir sözcük malum. Ama “arakçı” diye bir sıfatın kullanıldığını bu yaşıma geldim hiç duymadım. Muhtemelen İngilizce’den doğrudan çeviri yapılarak türetilmiş bir kelime bu da. Oysa “yaramaz tilki” dense hem çocuklar kolayca anlayacak, hem de argodan türetilme o acaip sözcük dağarcıklarına girmeyecek. Anlama güçlüğü çekmeleri bir yana çizgi filmlerde duydukları her sözcüğü hemen kapıyor ve kendi aralarında kullanmaya başlıyorlar ve o ucube türetmeler dillerine yerleşiyor. Hatırlıyorum yeğenim küçükken ondan duymuştum ilk “bebek işi” sözünü. Yapılması çok kolay, çok daha küçük çocukların bile yapabileceği şey anlamında kullanıyordu. Muhtemelen o dönemde sürekli  izledikleri Amerikan patentli çizgi fimlerden birinde geçen “baby job” Türkçe’ye doğrudan o şekilde çevrilmiş, çocuklar da bunu günlük dillerine kopyalamışlardı.

Televizyon ne kadar sınırlandırılmaya çalışılsa da küçük çocukları olan aileler icin günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası; son derece nitelikli ve yararlı çocuk programları da var, haklarını yemeyelim. Sözüm yukarıda değindiğim türden Türkçe içeriği alelacele hazırlanmış, apartma kelimelerle dolu uyarlamalara. Pek çok ailenin bu konuda benzer düşünceler taşıdığına inanıyorum. Umalım da aileler daha dikkatli, bu tür programların sorumluları ise Türkçe konusunda daha titiz olsunlar.

Görsel: http://www.clipartkid.com/images/72/child-addicted-to-television-stock-photography-image-24114942-gWe0Oz-clipart.jpg

Son Yazılar

Siyaset bilimi, ekonomi ve edebiyat (Alman Filolojisi) okudu; medya ve iletişim alanında master yaptı. 20 yılı aşkın bir süredir özel sektörde iletişim alanında çalışıyor.