Bakış açımızın açısı

Zulüm, kan, gözyaşı ve huzursuzlukların nedeni, her bölgede sebepleri farklı gösterilmekle beraber, aynı amaç doğrultusunda ve tek bir sebeple yapılmakta olduğu bilinmektedir. Değişik sebepler gösterilerek, zulüm bitene kadar kafaların karışması sağlanarak, yapılacak hareketlerin sınırlandırılması ise bilinen bir şey değildir.

Sebebinin şu ya da bu olması, bu açıdan bir yerde çok da önemli değildir. Çünkü yapılan bir zulüm varsa, önemli olan, bunun nedenin üzerinde kafa yormak değil, bunun sonucu üzerinde düşünüp çözüm üretmektir.

Bize gösterilen nedenlerin hiç bir önemi yoktur. Asıl sebepler zamanla ortaya çıkacaktır. Fakat bu zaman zarfında zulüm devam edeceğinden, nedenini anlamanın belki de o an için bir faydası olmayacaktır.

En başta duyduğunu ve gördüğünü ya da kendine gösterileni iyi seçmeli, ardından bunları analiz etmek için bir süzgeçten geçirmelidir ki, bu hakikate uygun olsun. Sergilenen bakış açısına bir açı oluştursun.

Bakış açısı deyip geçmeyin, günümüzün yitik değerlerinden birisidir kendisi. Perspektif olarak da anılan bu kavram, bize gerçeği nasıl görmemiz gerektiğini gösteren sihirli bir gözlük gibidir. Tabi bu, olaylara başkasının gösterdiği açıdan değil, doğru bir açı yakalanarak kendi oluşturduğumuz perspektiften bakmakla, bir olayın aslını görmek mümkün olacaktır.

Sizin için adaletsiz bir karar, karşı taraf için gayet yerinde bir karar olabilir. Bir zulüm size cehennem azabı gibi gözükürken, bir diğerine cennet bahçesi gibi gözükebilir. Hatta ve hatta bu cehennem azabı size bile cennet bahçesi gibi gösterilebilir. Bu sizin nereden, nasıl baktığınıza ya da baktırıldığınıza göre değişir.

Tüm bunlar, bakış açısının açısından kaynaklanır. Bakış açısına verilen açıda, inanç ve bir takım değerler olmalıdır. Zihinleri körelmiş, vicdanı ötekileşmiş, yabancılaşmış ve başkalaşmış kişilikler bu açıyı yakalayamazlar.

Bakışın; kendinin yansıması, duruşunun misalidir. Öteki gibi bakan onun gibi görür, onun gibi yaşar ama bu, kendisini asla o kişi yapmaz. Duruşu taklididir ve taklitler ise sadece asıllarını yaşatmak içindir.

Asıl olan ise sadece bir ölçü değil; aynı zamanda ölçünün de doğru olmasıdır. Seyyid Kutup’un da dediği gibi, “ölçüsü yanlış olanın ölçtüğü her şey yanlış çıkacaktır.” Yani bizde de bakış açısı yanlış olan her şeyi hatalı görecek ve yanlış değerlendirecektir. Bu, yanlış kararlara sebep olacağı gibi, aynı zamanda o kişinin de kaderi olacaktır.

Baktığımız yerden gördüğümüz yerin mesafesi, bizim bakış açımızın açısını bize verecektir. Öncelikle baktığımız yer gördüğümüz yerin dışı olabilir. Bulunduğumuz yer mesafe olarak çok uzak olmasa da zihinsel olarak başka bir gezegenden bakıyor gibi durabilir.

Bir kardeşin kötü gösterilirken sen övüldüğün için kendini özel hissetmekte, hissettirilmekte iken, kötülüklerin ikinizede mesafesi aynıdır. Bugün senin sırtını sıvazlayanlar yarın da onlarınkini sıvazlayıp aynı ateşe seni atacaklar. Böylece nifak içinde kardeşler birbirini zayıflatıp bitirirken, nifakın sahipleri güç kazanmaya devam edecekler. Yüz yıldır hep böyle olmuştur.

Aslında açımız çapımızın yansımasıdır. Çapımız ise algılarımızın farkındalıklarında gizlidir. Farkındalık oluşması doğru bilgide mevcuttur. Doğru bilgiye ulaşmak görülmeyeni bilmekten, bilinmeyeni görmekten geçer. Görmek ise bakış açımızdan kaynaklanır. Bu ise açıyı doğru vermekle alakalıdır.

 

Son Yazılar

Yaşamak ve Yaşatmak. Biri, Araştırmak ve Öğrenmek. Diğeri, Bilmek ve Yazmak.