Neşet Ertaş

Neşet Ertaş dünyanın rengine kanmadan gideli 4 yıl oldu. Bizleri sazından ve sözünden yetim bırakıp gideli 4 yıl oldu. Garip gönlü bilinmeden gitti. Gül gibi sararıp soldu ve aramızdan ayrıldı. Bu satırlar ‘’Bozkırın Tezenesi’’ lakabıyla ün salmış Neşet Ertaş’ı bir nebze de olsa size hatırlatmak için yazıldı. Çektiği sıkıntıları sazıyla dillendirmesinin arkasında nasıl bir yaşam olduğunu gelin birlikte okuyalım.

Neşet Ertaş, bağlama ustası Muharrem Ertaş’tan olma, Döne’den doğmadır. Anadolu’nun bağrında, Kırşehir’de dünyaya geldi. 8 yaşına kadar doğduğu köy olan Kırtıllar Köyü’nde yaşadı. 12 yaşında anasını kaybeden büyük usta daha çocuk yaşta acılarla, kederlerle boğuşmaya başladı. İlkokul yıllarında önce keman, daha sonra bağlama çalmayı öğrendi. Babası büyük bir bağlama ustasıydı ve kendisi de bağlamayı babasından öğrendi. Babası ile birlikte Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki köylere, kasabalara giderek düğünlerde çalgıcılık yaptı. Daha sonra bu mesleği İstanbul, Ankara gibi yerlerde devam ettirmek için memleketinden ayrılıp gurbete gitti. Ve bir gün olsun şad olup da gülmedi. İşte bu kısa hikâyesini Neşet Ertaş’ın kendi el yazısıyla şöyle aktarmıştır:

‘’Babam Kırşehir’den çıkmış, Keskin’e gelmiş. Anamınan evlenmiş. Çiçekdağı’nın Gırtıllar eski adıyla Abdallar Köyü denilen küçük bir köy, 20 haneli bir yere gelmiş. Ben o Abdallar yeni adıyla Gırtıllar Köyü’nde dünyaya gelmişim. 5-6 yaşımda babam beni yanına aldı. Gittiği yerlere beni de götürürdü. Bazı türkü söyletirdi. Babam saz çalardı, bana da Kemanı verdi. Gülik’de sekiz yıl, Yozgat, Kayseri, Niğde, Nevşehir, Kırıkkale, Keskin, Yerköy köyleriyle beraber gezdik. Düğün çalardık. Babamı bilenler, çağırırlardı. Geçimimiz verilen bahşişlerden olurdu. 14 yaşımda aldım sazımı, İstanbul’a gittim. Aç kaldım, karın tokluğuna iş bulamadım. Günlerce iş aradım bulamadım. Şen çalar Plak diye bir yazı okudum. Sazımı aldım gittim. Behiye Aksoy’un ilk plağını dinliyorlardı. Beni dinlediler. Kabul ettiler. Kadri Şen çalar benimle çok yakından ilgilendi. Plak okuttular. Beni Beyoğlu Saz’a götürdü. Bana program aldı Kadri Şen çalar. Böylece sahne hayatım başlamış oldu. İki yıl İstanbul’da kaldım. Oradan Ankara’ya geldim. Ankara’da bir gazinoya başladım. Orada Leyla isimli bir kızla tanıştım. Hemen evlendim. İki kız, bir oğlumuz oldu. Mutlu olamadık. Askere gittim geldim. Daha sonra ayrıldık. 7 yıl bir arada kalmıştık. Aralıksız plaklar okuyordum. Türkiye’yi vilayet, kaza, nahiye altı-yedi kere konserlerimle gezdim. 1979’da bildiğiniz gibi Almanya’ya geldim. Çocuklarım anasındalardı. Onlar da yanıma geldiler. Oğlum evlendi. Hanımı ve kendisi üniversitedeler. Kızımın evi alındı. Eşi ve kendisi üniversitedeler. Ben okula gidemediğim için çocuklarımın okumalarından mutluluk duyuyorum. Ben de burada müzisyen olarak kalıyorum. Aciz becerimle soru merakınızı giderebildimse mutluluk duyarım, efendim…

 6 Nisan, 1996 ‘’

 

Hikayede geçen Leyla, Neşet Ertaş’a türküler yazdıran, onun yazını kışa çeviren Leyla’nın ta kendisidir. Ankara’da bir gazinoda çalışırken tanıştığı Leyla ile evlenmesine babası karşı çıkmıştır. Muharrem Ertaş oğluna ‘’ evladım’’ redifli bir türkü söyler: ‘’ Aslı bozuk alma evladım’’. Babasının Leyla’ya böyle söylemesi onu derinden yaralar ve babasına cevabı ‘’analar’’ ile verir: ‘’ Analar insandır, biz insanoğlu’’ der ve Leyla ile bu duruma rağmen evlenir. 3 çocuğu olur: Döne, Canan, Hüseyin. 7 yıl evli kalırlar ve ayrılırlar. Daha sonraları alkol ve sigara kullanımından parmaklarından felç geçirir ve işsiz kalır. Kardeşinin daveti üzerine 1979’ da Almanya’ya gider ve tedavi olur. Uzun yıllar Almanya’da kaldıktan sonra 2000 yılında İstanbul’da verdiği konseriyle de sahne hayatına geri döner.

Büyük usta bu sıkıntılı yaşamına 22 albüm ve onlarca tek parça sığdırdı. Devlet tarafından verilen ‘’devlet sanatçılığı’’ unvanını ayrımcılık olur gerekçesiyle kabul etmedi. Şimdiye kadar sadece TBMM tarafından verilen üstün hizmet ödülünü ecdadımız adına kabul ettiğini söylemiştir. UNESCO tarafından yaşayan insan hazinesi kabul edildi. İTÜ Devlet konservatuvarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görüldü.

Ama her şeyden evvel o insanların gönlünde büyük bir taht kurmuştur. Onun için hiçbir ödül bunun yerini tutamamıştır. O bir halk adamıdır çünkü. O halkın sanatçısıdır ve halk için sanatçıdır. Çektiği sıkıntılarını türküleştiren, sazını dillendiren büyük bir ustadır o. Bu yazdığım sıkıntılar buz dağının görünen yüzüdür sadece. Bu türküler buz dağının görünmeyen yüzünü de kaldırmıştır. Bu türküler ve bu saz koca bir efsaneyi omuzlamıştır. Bu yalan dünya büyük bir ustayı daha ağırlayıp, yolcu etmiştir.

 

‘’ Bu ayrılık sana da mı kar etti

  Ağla sazım ağlanacak zamandır’’

Evet, şimdi ağlanacak zamandır. Bir yolcu daha şu yalan dünyadan 4 yıl önce göçüp gitti. Arkasında bizi biz yapan o güzel sazını ve sözünü bıraktı ve biz 4 yıldır ağlıyoruz.

Allah sana rahmet etsin, mekânın cennet olsun büyük usta.

Sazın ve sözün bize emanet…

 

( Fotoğraf: http://t24.com.tr/haber/dunyanin-rengine-kanmadan-gitti-neset-ertas-4-yildir-yok,361550 )

( Kendi hayatının anlattığı kısım için: http://uzuncorap.com/2012/09/25/kendi-el-yazisiyla-neset-ertasin-hayat-hikayesi/ )

Son Yazılar