Kaderin Sabrı…

Hep aynı şeylerin yaşanıyor olması, tarihin tekerrürü mü? Yoksa yanlışların tekrarı mı? Ya da bütün bunlar kader anlayışının içine empoze edilmiş, yüzlerce yıl sistemler tarafından kullanılan, yaşamda etkili ama vücutta zararsız bir enjekte mi?

İnsanlarım mücadele ruhunu uyuşturan, onları rehavete sevk eden, işine gelen noktalardan yaklaşarak bir sarmaşık içinde sarmal döngü yaşatan ve kuru bilgiyi damıtarak inanca dönüştürülen kitlesel bir dönüşüm mü?

Ve yahut yaşananlara kader demek, mücadele etmekten daha basit geldiği için, çabuk kabul edilen, adına sabır dediğimiz, anlamını yitirmiş mefhum bir kelime mi? Düzene boyun eğen mutlak bir itaat mi? Kabul edilmiş sonsuz bir rıza mı?

Kader kabullenmenin sebebi mi? Yoksa mücadelenin sonucu mu?

Bize bilgi olarak verilmeyeni, iman olarak kalbimize yerleştirdiğimiz kader anlayışı ile hayatlarımız kontrol edilmektedir. Birçok hayatların köleleşmesinin bir numaralı mümessili olan bu kavram, geçmişten günümüze kişisel ve devletler düzeyinde kullanılmış, toplumları yönetme aracı olarak programlanmış, üzerine kitaplar yazılmıştır.

Bir takım sistemler tarafından düzenek haline getirilerek, önce akıldan girilip sonra da hiçbir süzgeçten geçirilmeden, en çok sevdiğiniz kanallar kullanılarak, kalbin çıkarılması mümkün olmayan noktasına özenle sokulup, derinlemesine nüfuz edilmiştir.

Bunun sonucunda, doğru size bildirilse ya da kendi aklınız tarafından keşfedilse bile, kalbinizden asla söküp atamayacağınız, iyileşmesi çok da mümkün olmayan, çıkarmak istediğinizde ise, ölümcül riski çok yüksek bir tümöre sahipsiniz demektir.

Bu inanç insana verilirken kullanılan en önemli araç ise sabırdır. En çok bahsi geçen ve en çok yanlış anlaşılan kavramlardan olan bu kelime önce bozulmuş sonra yeniden imal edilerek kullanıma sunulmuştur.

Mücadelenin simgesi olan ve en başta insanın insan olma savaşında direnişin sancağı olan bu yüce sembol, sığlaştırılarak “bir lokma, bir hırka” anlayışı içinde pasifleştirilmiştir.

Mücadelede devam, direnişte süreklilik ve savaşta mutlak azmin argümanı iken; zavallıca bir acziyet, sefil bir görünüş ve adi bir duruşun şekli olup çıkmıştır.

Kaderin sabırla bileşkesi DNA’sı bozulmadan önce mükemmel bir zırh iken; yapısı bozulmuş ve dozları yanlış ayarlanmış şekilde harmanlanınca ortaya atom bombasının yüz katı belki de bin katı büyüklüğünde bir etkiye dönüşmüş, ardından dünyada bütün inanç sistemlerinde bire bir uygulanarak ortaya devasa bir zulüm çıkmış ve tüm gezegeni sarmıştır.

Dünyayı yönetenler “bu bize tanrının verdiği görev” derken, yönetilenler de kendilerine verilen bu kaderin sabrını –kimi bilerek, kimi bilmeyerek- iştahla yudumlamışlar, “bu da bize tanrının layık gördüğü yaşam” anlayışına bürünmüşlerdir. Halbuki yaratıcı kimseye ayrıca bir özellik ihdas etmemekte, kişiler ya da milletler neye çaba gösteriyorsa o yönde çabasının karşılığın vermektedir.

Kendimize gelip, zihniyetimizi ve mantalitemizi düzeltmeden, bunu mücadeleye yansıtmamızın mümkün olmadığı açıktır. Bu mücadelenin neresinde yer alınacağı kişinin kendi belirteçleriyle mümkün olacaktır. Kavramları doğru anlayıp idrak ettiğimizde, kalbimizdeki ile bire bir yer değiştirerek etkiyi önce sabit kılıp sonra güçlendirecek ve zulmün yerine adaleti hakim kılma yolunda bizi önder yapacaktır.

Bu da bize kaderi değiştirme yolunda Allah’ın, Hz Adem’e verdiği bilgiyi, Hz Süleyman’a verdiği gücü, Hz Eyyüb’e vediği sabrı, Hz Muhammed’e verdiği rahmeti ve insana verdiği iradeyi kullanma fırsatı tanıyacaktır. Yeryüzünün inşası ve düzeninin sağlanmasında üzerimize düşen halifelik görevinin yerine getirme şerefini bize bahşetmiş olacaktır.

Başkalarının çizdiği kaderi yaşamak sana farz mı kılındı? Yoksa yaratıcının sana verdiği yetiler elinden mi alındı?

Şunu bilmek gerekir ki; sabrımız kaderimizi belirlemezse, kaderimiz sabrımızı bitirir de kaderin de sabrı kalmaz ise, o zaman olacaklardan herkes sorumlu olur ve kimse bundan yakasını kurtaramaz.

Sonuçta, aksi bir durum tezahür ettiğinde, zulüm her yeri saracak ve kader, geçmişte yok olmuş nice büyük milletler gibi toplu bir düzeltmeye gidecek. Yeni bir yaşam ve yeni bir nesille yoluna devam edecektir.

Senaryonu kendin yazmazsan, başkalarının yazdığı senaryoyu oynamak zorunda kalırsın. Buna da kader der, avunursun.

resim için:http://gencdergisi.com/4241-sabrin-sukru-sukrun-sabri.html

Son Yazılar

Yaşamak ve Yaşatmak. Biri, Araştırmak ve Öğrenmek. Diğeri, Bilmek ve Yazmak.