Yokluğu, varlıktan oku-yabilmek

Varlığı, var olmanın hazzına varmayı, alemi (suğra-kübra) ve dünyayı öğrenmeye gönderilen biz Ademoğlunun tedris macerası, hayat devam ettiği müddetçe sürecektir. Öğrenme, varlık sahasına bilinçli girişin ilk basamaklarından birisi sadece.

Var olmak, var olmak için gerekli şartları kavramak ve bu varoluşun sırrına erdikten sonra hayatına bu perspektiften bakmak, işte öğrenilebilmeye değer bir amaç bu.

Varlık sahasında boy gösterebilmek, içten dışa doğru bir eğilim. Öyle ki bu eğilim önce içten dışa doğru başlar, sonra dıştan içe sonra tekrar içten dışa bir evrilme şeklinde bir döngü olarak sürüp gider. Hayatını anlamlandırmaya çalışan insanoğlu bu evrilmenin hep odak noktasındadır aslında.

Hayat serüveninin mihenginde kendini gören kişi, birey olduğunu ve bu bireyin kişilik kazanmaya müsait bir evrilmeden geçeceğini bilerek hareket eder. Böylece hayat; bilinç ve kişilik oluşturma sürecine dönüşür.

Bunu fark eden “beşer”, insan olma payesini hak etmeye başlar. Kendine, yaşadığı hayata ve kendini var eden Allah’a karşı sorumluluk geliştiren insan, var olmanın tarif edilemez hazzını hissetmeye ve yaşamaya başlar. Bunun neticesinde de kendinden beklenilen istendik davranışları hayatına ve ahretine yansıtmaya; sorumlu bir kul, anne-baba, arkadaş, vel hasıl “insan-ı kamil” olmaya başlar.

İşte bu oluşumun olabilmesi için “öğrenme” dediğimiz faaliyet alanında bilinçli bir yolculuğa çıkmak gerekir.

Öğrenme ve öğrendiklerini evvela kendine öğrettirme ve ete kemiğe büründürme faaliyeti bizi diğer varlıklardan ve beşerden ayıran ve manevi yükselişlerde ivme kazanmamıza vesile olan bir araçtır. Bu amacı gerçekleştirmek ilahi hitabın ilk emridir de aslında “OKU”.

Okumak salt, kitaplar arasında kelimelerin derinliğinde olta sallamamak olsa gerek. Önce var olmayı okumalı insan. Önce “LA” hiçliği ve hiç denen şeyin ne olduğunu, bu hiçlikte kendini bulmalı.

İnsan hiçlikte kendini nasıl bulur? İşte bu kişinin yerini ve konumunu bilmesi açısından elzem bir başlangıç kapısıdır.
Mevcud değilken yokken, var edilen olmayı okumaya başladığında insan, kendisiyle tanışmaya başlar. Var olmak için başka bir varlığa ihtiyaç duyduğunu bilen insan, varlık sahasını sağlıklı bir şekilde okumaya giriş yapar. Böylece kendi sınırlarına ve sırlarına erer.
Bu okuma, yaratılışı ve var edilmiş her şeyin içine kazınmış beliğ satırları içselleştirmekle zihni ve kalbi netleştirir, bu satırların sahibini bulduğunda ise haz ve bilinç zirveye ulaşır.

Öyleyse okumak ve öğrenmek biz insanoğlu için en büyük nimettir. Bu nimetten faydalanabilen, hayatını öğrenme ve öğretme üzerine inşa edenlere ne mutlu.

Yeni eğitim öğretim yılına girdiğimiz bu günlerde, okumanın ve öğrenmenin idrakine varan bireyler olmamızı temenni ediyorum. Okul ve öğretmen, okuma faaliyetlerinin ilk adımı sadece, ancak büyük ve kıymetli bir adım bu. Öyle ki ilim faaliyeti içinde yaşayan kimseye “şehitlik” payesi bile verilmektedir.

Yeni eğitim ve öğretim hayatımızın hayırlara vesile olmasını, öğrendiğimiz bütün her şeyin yalnızca O’nu anlamaya ve O’nun evrene koyduğu muhteşem nizamı anlamamıza ve hayatımızı anlamlandırmamıza bir araç olduğunu unutmamız temennisiyle.

Son Yazılar

Doğmak ve varlık hamuruna maya tutmak, Yokluk denizinde inci mercan olmak, Kah yel gibi şaha kalkmak, Kah toprak gibi ölü kalmak, Her an yeniden doğmak; ölüme, Ölümüne yaşamak; yaşamak için ölmek, Diri olarak doğanlara ne mutlu, Doğduğu halde ölenlere ne acı. 1975 yılında Adıyaman’da doğdu. 2002 yılında Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 2014 yılında Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam ABD’nda yüksek lisansını tamamladı. 2003 yılından beri MEB bünyesinde DKAB öğretmeni. Beyan Yayınlarından, “Tevhid Düşüncesi Ekseninde Kişisel Gelişim Kitapları” adlı kitabı mevcuddur.