Longbourn isimli bir İngiliz kasabasında, arazisi geniş bir evin yemek salonunda kocasını, yeni gelen komşularını ziyaret etmesi için sıkboğaz eden Bayan Bennet’in o sinir bozucu sesiyle dolu herhangi bir sabahına uyandırıyor bizi Jane Austen, Gurur ve Önyargı kitabında.
“Hayatım beni neden üzüyorsun? Senin de bildiğin gibi, onun kızlarımızdan biriyle evleneceği geçiyor aklımdan.”
“Buraya taşınmasının amacı bu mu?”
“Amaç mı, ne amacı? Gönlünü kızlarımızdan birine kaptırması daha anlaşılır. Bu yüzden, o buraya taşınır taşınmaz, hoş geldiniz demek için evine git.”
Nam-ı diğer Aşk ve Gurur. Yazıldıktan 25 yıl sonra basılabilmiş klasik aşk romanı. Austen, kadın olduğu için, çağının yazılı olmayan ama zorunlu ahlaki yargıları gereği, romanlarını takma adla yayınlamış bir yazardır ve bu yüzden tüm romanları anonim olarak çıkmıştır.
Başta verdiği ayrıntılar, uzun konuşmalar gereği sıkılmış ve dünyaca ünlü bir roman haline nasıl geldiğini
sorgulamıştım. Algılarımız, beğenilerimiz elbette bir değildir ama toplumun çoğunluğu tarafından kabul görmüş beğenide bir eser. Romanın amacında ayrıntı vermek, uzun konuşmalar yapmak vardır ama bu kitapta anladıklarımızın ötesine geçme durumu var. Dönemi gereği asil ve temiz bir İngilizce kullanılarak yazılmış olsa da vurguların çoğunluğunun alışılmışın dışında olduğunu düşünüyorum. Belki de kitabı bu denli çekici kılan işleyiş tarzının tarih kokmasından geliyordur. Okurken tozlu sayfaların kokusunu aldığımı söyleyebilirim. Dönem, mekân ve insan tarzları başarılı bir şekilde okuyucuya yansıyor. Birden o taşra hayatının içinde, piyano eşliğinde yöresel İngiliz dansının yapıldığı salonda buluyorsunuz kendinizi. Bennet ailesinin kızlarını yakından tanıma fırsatı veriyor bizlere Austen, belki de yaşadığı dönemin kızlarını anlatıyor. En büyük ve en güzel kızları Jane, zekâsı ve anlayışı hepsinden yüksek olan Elizabeth, önemli yapıtları okuyup özetleyen fakat iki lafı bir araya getiremeyen Mary ve etrafta sadece gülmek, işe yaramamak için gezinen iki balo kızı Kitty ve Lydia. Kitabın başında çokça yer verilen bu kızların tek amaçlarının varsıl bir salon erkeği bulup evlenmek olduğunu düşünüp faydasız olarak değerlendirmiştim, sıkılma sebebim bundan kaynaklanıyor olabilir. Hikâyenin bir amacı olduğunu anladığımda fikirlerim, tamamen değişerek beni bu yazıyı yazmaya itti.
Kitabın ayrıntılı içeriğine gerek duymadan, herkes tarafından bilinen Darcy ve Elizabeth’in bende bıraktığı izlerden söz etmek istiyorum.
Darcy başta kesinlikle hayretle izlediğim bir karakterdi. Çünkü onun kendini beğenmişliği, kendisini herkesten üstün tutup, her şeyi küçümseyişi kabul edilir davranışlar değildi. Hatta durup “Bunu nasıl yapabilir saygısız adam, nasıl söyleyebilir?” diye söylenmekten kendimi alamamıştım. İnsanlara bakış açısı, içinde büyütüldüğü saygın ortama göre tamamen yanlıştı. Eğer zengin bir çevrede büyümüşseniz bunun öğrettiği en temel şey, mütevaziliktir. Her şeye en başından sahip olan insanlar bununla övünmeye gerek bile duymazlar. Sanırım Darcy’nin bu yaklaşımı bize o dönemlerde var olan sınıf farkını özetliyor. Dönemin getirdiklerine ayak uydurmak yerine kendi olmamız gereken şeye odaklanmak daha mantıklı diye düşünüyorum.
Darcy’i eleştirirken üzerine yapışan kibrin bilinçli olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü birde dışarıdan algılanan kibir vardır. Kalbimizden dahi geçirmiyor olsakta büyüme tarzımızın getirdiği davranışlardan dolayı yargılanabiliriz. Bu da ön yargıdır. Elizabeth bu ön yargılı bakışa sahip miydi derseniz, sanırım bu bakış açısıyla yanıldığı noktalar oldu. Darcy’nin kendisini, bir başkasına karşı eleştirdiğinde olması gerektiği gibi – gururlu, kendine laf söyletmeyen, söylenenlere itibar etmeyen şekilde- davrandığını düşünüyorum lakin Elizabeth, sezgilerinde abartılı davranarak kulaktan dolma dedikodulara itibar etti. Olayları tek yönlü dinleyerek ön yargıyla eleştirdi.
Elizabeth’in kardeşlerine ve ailesine karşı olan tutkunluğu onun takdir edilecek yönüydü. Ablasının mutluluğuna mani olduğu için sevdiği adamdan vazgeçmişti. Gerçi Darcy bunu yapma gerekçesi olarak, sınıf farkını göstermişti. Arkadaşının ve kendisinin üstünlüğü karşısında Jane ve Elizabet’in fakirliği.
Birbirlerinin kötü yanlarını eriten şey birbirlerine duydukları aşk oldu. Darcy, sınıf farklılarını ayaklarının altında ezmeyi başararak Elizabeth’e karşı işlediği hataları telafi etti. Bu sayede Elizabeth’in aşkını kazanmış oldu.
Jane Austin, kitabı aracılığıyla öyle dersler vermiş ki, Darcy aşkı uğruna kibrinden vazgeçip ve en önemlisi hayatta her şeyin insanlar arasındaki farklılardan ibaret olamayacağını, her insanı eşit ölçütlerle değerlendirip saygı duymamız gerektiğini bizlere anlatmış oldu. Elizabeth, Darcy’nin teklifini reddettiğinde onun içindeki güzelliği ortaya çıkaracak bir adama dönüşmesine sebep oldu. Ve Elizabeth’in belki de Austen’in verdiği en etkileyici ders, karşınızdaki soylu gibi görünen soysuza nasıl haddini bildireceğinizi öğrenmeniz. Elizabeth yeri geldi sevdiklerinin mutluluğu için kendi mutluluğundan vazgeçti ve yeri geldi kendi mutluluğu için etrafındaki bütün seslere kulaklarını tıkadı. Hayatta neye değip neye değmeyeceğini çok iyi bilen ve her zaman mantıklı tavırları, yüzündeki gülümsemesiyle herkesin sevdiği kadın olmayı başardı.
Hayatta ve toplumda yer edinebilmek için ne paraya, ne mülke ne de soylu bir soy ismine ihtiyacımız var. İhtiyacımız olan tek şey kendimiziz ve kendimize verdiğimiz değer. Kendimizi nerede görmek istiyorsak oradayız. Neyi hayal edip ona gerçekten inandığımızda onu elde etmişiz demektir.
Darcy’nin bir engel olarak öne sürdüğü sınıf farkı aklıma babamın bir sözünü getirdi. Ve o sözle bitireyim bu güzel kitabın hissettirdiği anektodları.
“İnsanların onurları eşittir sadece statüleri farklıdır.”
Klasik ve bir o kadar da saygın bir aşk hikâyesiyle Austen bize çok şey öğretmiş oldu.
Not: Kitabı okumaya üşenenler ya da okumuş olanlar, kesinlikle 1995 yapımı “mini series” olarak çıkmış Pride and Prejudice’ yi izlemeliler, birer saatten oluşan sadece 6 bölümü var ve neredeyse konuşmalara kadar kitabın aynısı. 2005′ te kısaltılarak filmi de yapılmış, ben daha izlemedim ama fotoğraflarını daha çok sevdiğimden kapak olarak kullandım.
Daha güzel bir inceleme yazısı okumak ya da Jane Austen hakkında bilgi edinip onun için güncel nelerin yapıldığını öğrenmek isteyecek olursanız da http://laughingwithlizzie.blogspot.com.tr/ sitesini ziyaret edebilirsiniz. Dili ingilizcedir.
Kapak fotoğrafı:http://www.readthespirit.com/visual-parables/pride-prejudice/