Ya İbrahim ol, ya İsmail

Uzun ve meşakkatli bir aradan sonra yeni bir yazı yazma fırsatı buldum. Yazmaya alışan insanlar bir süre yazamadıklarında kendilerini suçlu hissederler. Sanki bir hata etmişler veya bir kusur işlemişlerdir. Adeta o derisiz insanlar, içlerinde ne varsa her zaman görücüye çıkarmak zorundadırlar. Ben de bu suçluluk duygusuyla bayramınızı tebrik ediyorum.

Her bayram anlamlıdır. Netice de özel günler bayram ilan edilir. Fakat kurban bayramının yeri bir başkadır diğer bayramların içinde. Bu bayram simgeler, semboller bayramıdır. Bu bayrama özel İslam’da istisna yeri olan bir kıssa vardır. Hz. İbrahim Yaratıcı tarafından sınanarak, ondan oğlu Hz. İsmail’i kurban etmesi istenir. Hz. İbrahim için en çetin imtihanlardan birisi olan bu talep, Hz. İsmail’in de rızasıyla, Hz. İbrahim’in Hz. İsmail’i kurban edeceği bir sırada gökten bir koç indirilmesiyle gerçekleşmiş olur. Kıssa özetle bu kadardır ama içinde barındırdığı anlamlar çok derindir. Kıssanın ana fikri teslimiyet ve tevekküldür. Yani Allah’a boyun eğme ve Allah’tan gelene sebat gösterme… İşte bu noktada kıssanın irdelenmesi gerekmektedir. Zira buradaki teslimiyet körü körüne bir itaat, tevekkül de kaderi bir zincir gibi boyna takmak değildir.

Hz. İbrahim kendisini var edene, mutlak gücün sahibine olan samimi bağlılığını böylelikle ispatlamıştır. Buradaki teslimiyet bir kula veya dünyevi bir güce değildir. Buradaki teslimiyet paraya, makama, üne ve nefse karşı Allah’ı seçmektir. Bu tür çeldirici dünyalıklarla olan derin bağı kesmektir. Dünyadaki hiçbir şeyin vazgeçilmez olmadığına olan inancın kanıtıdır. Allah’a bu samimiyette teslim olan kişi, ne kula ne de maddeye esir olmaz.

Hz. İsmail ise tevekkül ederek, Yaratıcı’nın her şeyin üzerinde olduğunu kabul eder. Her şeyin bir kader üzere var edildiğini bilir. Varlığın geldiği yere döneceğini kabul eder. Allah’ın emrini kulun ve zamanın emrine tercih eder.
Hem Hz. İbrahim hem de Hz. İsmail körü körüne bir akışta değildir. Bilerek, isteyerek ve sonunun selamet olduğunu kabullenerek itaat eder. Yani ikisi de bu süreçte etkindir, aktiftir. Ki sonunda da mükâfatlarını alırlar. Günümüzde kula kul olanların, insanları “Mehdi, Mesih, İmam” diye kusursuzlaştıranların takındığı tavra isyandır onların tavrı. Herkesin İsmail’i farklıdır. Kiminin paradır, kiminin karşı cinstir, kiminin makamdır, kiminin mülktür, kiminin şöhrettir. Kimse onları kurban tezgâhına yatırmadan gerçek bir kul olamaz. Kimse onları gözden çıkarmadan gerçekten özgür olamaz.

Bu ilahi süreçte sadece iki unsur körü körüne itaati ve sorgulamamayı temsil eser. Onlar zaten özne değil nesnedir. Onlar iradeden yoksundur. Bu iki unsur; bıçak ve koçtur. Eğer dünya sahnesinde Hz. İbrahim veya Hz. İsmail değil de bu iki unsurdan birisi isek, o zaman vay halimize!

Fotoğraf kaynak: http://haber.islamalemiburada.com/wp-content/uploads/2014/10

Son Yazılar

Yazmak, çizmek peşinde, yanmayı pişmeye tercih eden biri...