Her kurban bayramında bir ünlünün açıklamasıyla ya da iyi seçilmiş cümlelerden oluşan bir Ekşi Sözlük entry’si(girdi) ile tartışma yaratan bu konuya nacizane bir yorum da benden…
Afrika’nın adı duyulmamış kabilelerinden, tarihin en eski dönemlerinde yaşamış birçok uygarlığa kadar kurban vermek oldukça sık rastlanan bir gelenektir. Konuya en uzak olanların bile izlediği bir belgeselde duymuşluğu ya da okuduğu bir yerde gözüne çarpmışlığı vardır. Hatta Antik Yunan filozofu Platon, ‘’Kurban ilahlara sunulan armağandır.’’ demiştir. Ayrıca atalarımız eski Türklerin de kurbansız ayin yapmadığı bilinen bir gerçektir.
Tam da bu sebeplerden ötürü, kurban kesimini manasız ve acımasızca bulan her türlü söylemi bir o kadar alakasız ve gereksiz buluyorum…
Çifte Standart
İçinde bulunduğumuz süreç aslına bakarsanız o kadar yorucu ve bunaltıcı ki insan hangi konuya değineceğini, hangi cümleyle ifade edeceğini şaşırıyor. Gündemi ve bununla bağlantılı olarak birçok yazarın köşesini düzenli takip edenlerin, kafamdaki yoğunluğa ve ikilemlere hak vereceğinden eminim.
FETÖ ile iltisak ve irtibat şüphesiyle memuriyetini kaybeden memurlar hakkındaki haberleri yakından takip ediyorum. Mesela daha birkaç gün önce 11 bin öğretmenin memuriyetten atılmasıyla işini kaybeden öğretmenlerin sayısı 40 bini aşmış. Peki bu ‘cadı avında’ işini, itibarını ve mutluluğunu kaybeden masum öğretmenlerin vebalini kim ödeyecek?
Bu ülkeye gönlünü vermiş bir Yarbay ‘’Beni FETÖ’cü olmakla nasıl suçlarsınız silahımı ve itibarımı geri verin!’’ diye bağırıyor şehit düşmüş kardeşinin cenazesinde. Diğer bir yanda örgüte üye olduğu bilinen ve aranmakta olan bir suçlunun tekerlekli sandalyedeki annesi, babası, kayınvalidesi, baldızı aynı suçla yüzleşmek zorunda bırakılabiliyor. Ülkemiz hem demokrasiden hem de hukuk düzeninden büyük bir hızla uzaklaşıyor. İşlenen suçun şahsiliği gibi temel bir kural kolayca göz ardı edilebiliyor.
En kötüsü de ülkemiz darbeden kurtuldu diye sevinirken hiçbir aydının sonunu kestiremediği başka bir kaosun içine doğru sürükleniyoruz.
Asılsız ihbarlar
Aralarında siyasi anlaşmazlık ya da başka bir husumet bulunan her kesimden vatandaşın birbirini FETÖ’cü diye ihbar ettiği rezil bir sürecin içindeyiz. Yani tam olarak at izi it izine karışmış durumda. İşin en kötü yanı ise kimse kendini suçlu görmüyor. FETÖ’cülere yıllardır müsamaha gösterip devletin en üst kademelerine getirenler, sırtlarını sıvazlayarak peşkeş çekenler ‘bilmiyorduk, Allah affetsin’ diyerek hayatlarına devam edebiliyorken alakası olmayan binlerce masumun hayatı sönmeye devam ediyor.
Birçok aydın yaşananlara kaleminin yettiği kadar karşı çıkıp hakkı savunurken, ‘omurgasızlar’ sadece kendinden olanı dillendirerek halkı ötekileştirmenin peşine düşüyor.
Kafamda deli sorular
–Zamanında devletin denetimi altında işlev gören bir bankada hesap açanlara nasıl oluyor da terör örgütü üyesi şüphesiyle bakılabiliyor? Üstelik bu bankanın 1996’daki açılışına dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan da katılmışken…
–Nasıl oluyor da eski Büyükelçi Gürcan Balık FETÖ’den tutuklanırken kendisini o makama getiren Ahmet Davutoğlu ve diğer siyasilere en ufak bir yaptırım bile uygulanmıyor?
–Kriz Merkezleri geçmişinde cemaate sempati duyduğu saptananlara en ufak bir şans tanımayacakken, cemaatle yıllarca işbirliği yapmış olan siyasilere ve Fetullah’a methiye düzen gazetecilere nasıl oluyor da herhangi bir yaptırım uygulanmıyor?
–Onlarca alakasız insan sırf yakını FETÖ’cü diye tutuklu yargılanırken Kadir Topbaş nasıl oluyor da damadının eylemlerinden hiçbir şekilde sorumlu tutulamıyor? Üstelik onlarca arsaya imar izni verdiği şüphesi dilden dile dolaşırken…
Tek saat uygulaması
Hükümetin yıllardır bu konuyu gündeme getirdiğini biliyoruz, şimdi ise resmi olarak uygulamaya konuldu. Uluslar arası ilişkilerde pratikliği artıracağı için doğru ve geç kalınmış bir uygulama olduğuna da dikkat çekiliyor. Peki herkes bu konuda hemfikir mi? Ne gibi etkileri olacak? Yaptığım küçük bir araştırmadan vardığım sonuçlar şöyle;
1. Türkiye saat sistemini Mekke’ye bağlayacak ve Yemen, Irak, Suudi Arabistan ile aynı zamanda namaz kılabileceğiz. Alkış! Zira ben yıllardır namaz saatlerinin doğu ülkeleriyle aynı olmamasının eksikliğini yaşıyordum.
2. Saat farkı Avrupa ülkeleriyle 2 saat, İngiltere’yle ise 3 saat olacak. Köşesinde uzman görüşüne yer vererek ihracatçıların uygulamaya olumsuz baktığını ve ticaretin olumsuz etkileneceğine dikkat çeken yazarlar da var. Kısacası, Avrupa’dan uzaklaşıp doğu ülkelerine daha da yakınlaşacağımıza değiniyorlar.
3. Milyonlarca öğrenci, memur ve işçi hava aydınlamadan güne başlamak zorunda kalacak. Tabi valilikler bulundukları ilde güneşin doğuş saatine göre mesai saatlerini erkene ya da geçe alma yetkisine sahip olacak.
Ülkemizin doğu ucuyla batı ucu arasındaki saat farkı 76 dakika… Öğrenciler açısından Batı valiliklerinin zorunlu değişikliğe gideceğini söylemek mümkünken Batı’da çalışan her vatandaşın akşam geç saatlerde paydos etmeyi olumlu karşılayacağını söylemek pek mümkün değil. Diğer bir deyişle, öğrenciler ve çalışanlar arasındaki bu ikilem valilikleri zor durumda bırakabilir.
Umarım iyi düşünülmüş ve temelini dinsel bir dayanaktan değil de pratik esaslardan alan bir uygulamadır. Bunu hep birlikte göreceğiz.
Son olarak, En büyük insan, kendini en çok sayıda insanın yerine koyabilendir.
(ABD’li reformcu ve kadın hakları savunucusu Jane Addams)