Hac ibadeti hâlâ aynı öğretide mi?

 

Osmanlı Devleti zamanında İstanbul-Mekke arası gidiş dönüş yolculuğu dokuz ayı bulmaktaydı.19. yüzyıl başlarına kadar hac ulaşımı at, katır ve deve sırtında yapılırdı. 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla gemiyle, 1908’de Hicaz Demiryolu hattından yapılmasıyla da trenle gidilmeye başlandı. Çocukluğumda ise hala kara yoluyla hacca gidildiğini hatırlıyorum. Yani kısacası yüzyıl öncesine kadar her şey normaldi. Yıl olmuş 2016 ve artık uçak ile dört saatte gidiyorsunuz.

1400 yıl önce Ankara’dan hacca gidecek birisi olsaydınız nasıl olurdu? Peki ya 1000 yıl önce, ya 500 yıl öncesi… Bunu son yüz yıla kadar getirebilirsiniz, çok zahmetli olurdu değil mi? Ulaşımın gelişmesiyle yolculuk süreleri kısaldı ve bu çok güzel bir şey. Ama hac için çok önemli olan bir bakış açısını kaçırmış olabiliriz belki!

*

Binyıl öncesinde yaşadığınızı düşünün. İletişim kanalları yok. En yakınınızdaki kentte bile ne olduğunu bilmiyorsunuz. Fotoğraf makinesi yok, doğal olarak çevrenizde yetişmeyen bir ürünün neye benzediğini bilmiyorsunuz. Haritalar neredeyse yok, olanlarda matbaanın olmadığını düşünürsek elimize geçmez. Geçse bile gerçeği tam olarak yansıtmaz. Bu arada Coğrafi keşifler’in bile 15. Yüzyılda olduğunu hatırlayalım. Diğer dilleri ve kültürleri bilmiyorsunuz çünkü onları görmüyorsunuz. Dünyanız sadece yakınınızda gördüğünüz çevreyle sınırlı. Gözünüzün alabildiği kadarını görüyorsunuz yani. O zamandaki Dünya’da hac ibadeti muazzam bir şey. Çok yorucu ama bir o kadar da etkili ve güzel İslami bir şart.

*

Hac yolculuğu çok yorucu olduğundan sabretmeyi öğretiyor size. Bu en önemli nokta bana göre: Öfkeye karşı, zorluklara karşı, yasaklara karşı sabretmeyi öğreniyorsunuz.

Yolculuk çok uzun sürdüğünden kendi iç hesaplaşmanızı yapmanız için de bolca zamanınız oluyor: yaptığınız günahlar, kırdığınız kalpler, kısacası yaptığınız ve yapacağınız bütün yanlışlar için oraya varıncaya kadar arınıyorsunuz.

Yolculuğunuz, farklı insanları ve inanışları görünce Dünyayı sorgulatıyor size. Hümanist yapınız ve empati yeteneğiniz artıyor mesela. Bu da size insanlara insan olduğu için değer vermeyi kazandırtıyor. Dinin en büyük öğretilerinden biri de bu değil mi zaten. Yunus Emre’nin ilahi aşkla söylediği gibi ‘’Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü ‘’

Şu an hacca giden insanlar bunları kazanabiliyor mu sizce?

*

Büyük İskender’in doğu seferi sonucu Helenistik dönem yaşanmıştı, Haçlı Seferleri’nde de bu etki benzerdir. Kısacası o günün şartlarında etkileşim arttıkça insanların fikir alışverişi artmaktadır ve bu da ilerlemeyi beraberinde getirmektedir. Ama hac ziyareti bu noktada Haçlı Seferleri ve İskender’in doğu seferinden ayrılmaktadır. Bir işgali, bir savaşı getirmemekle beraber iletişimi artırmış ve İslam’ın altın yıllarına ulaşmasında rol oynamıştır. İslam Rönesans’ının 8. yüzyılda başlaması bunu destekleyecek niteliktedir.

*

Günümüzde ise 4 saatte Mekke’de olabiliyoruz ve böylece kutsal yerleri görebiliyoruz. Hacca gitmenin yolculuğunu düşündüğümüzde bu 4 saatlik yolculuk,  yolculuk sayılır mı? Eğer öyleyse doğru yoldayız ve yolculuk sorunu ortadan kalktığı için çok güzel bir gelişme olur bu.

Peki ya, kazanmamız gereken öğretiler kutsal yerleri görme ve yolculuksa?

 

 

Fotoğraf: islamilmi.com

Son Yazılar

Ümit Burgu Yazar:

Ege Üniversitesi Coğrafya Bölümünden 2015 yılında mezun oldu. Aynı yıl 9 Eylül Üniversitesinde Pedagojik Formasyon eğitimini aldı. Şu anda Coğrafya Öğretmeni olarak çalışmakta.