Türk korku sinemasına eleştirel bir bakış

 ”Vampir Ayşe’yi ısırmaz, kurt adam Hasan’ı kovalamaz, zombi Mahmut’un peşinden koşmaz. Çünkü kurt adama kemik atarız, vampire hoşt deriz. Bozulmuş yumurta Japonlar için lezzetli bir şeydir, biz kokusuna dayanamayız. Vampir filmleri bizde çürük yumurta etkisi yapıyor.”

BİRAY DALKIRAN*

1895’te hayatımıza giren, 121 yıllık süreçte olmazsa olmazımız haline gelen en önemli sektörlerden biridir sinema. Korku sineması ise hemen bir yıl sonra 1896 yılında ”Le manoir du diable” isimli yapıtla ilk eserini vermiştir.*

İlk korku filmleri genelde klasik edebiyattaki Dracula, Frankenstein, Mumya, Kurt adam, Operadaki Hayalet, Dr. Jekyll, Mr. Hyde gibi karakter ve öykülerden esinlenilmiştir. 2.Dünya savaşıyla insanların psikolojik durumlarının yansıdığı, kişilik korkusu, kıyamet korkusu, şeytani güçler korkusu temalı filmlerin doğmasına yol açmıştır.

Ses, görüntü efektleri içermemesine rağmen Dracula filminin ilk gösteriminde bayılanlar olmuş. Şimdi ise son teknolojik materyallerle bile korkutmak oldukça zorlaştı.

Dünya sinemasında bugüne kadar korku unsuru olarak genelde vampir, zombi, hayalet, kurt adam, uzaylılar ve psikopat katiller kullanıldı. Ama bunların etkisi bir yere kadardı. Filmlerde korku çıtasını yükseltmek ancak insanın bizzat korku unsuruna dönüşmesiyle mümkün oldu.

Hollywood, Hristiyanlıktaki olağanüstü kötü güç olarak atfedilen şeytan kavramını kullandı. Şeytan çıkarma temalı bir çok film beyaz perdede işlendi.

Son yıllarda materyalist düşüncelerin etkisi altında kalan filmler, korku unsurunu daha çok ruhsal bozukluk, hastalık, şizofreni gibi konularla işledi. Dini kitapların bahsettiği bu unsurların olmadığını, aslında insanların yaşadıkları gerçek dışı tecrübelerin ruhsal bozukluk, şizofreni ya da biyolojik sebeplerden ötürü meydana geldiğini, somutlaştırmak gayesiyle bize anlatmaya çalışıyor.

Korku unsurunun Türk sinemasına intikali

Türk sinemasının Yeşilçam döneminde Dracula, Ali Rıza Seyfi’nin ”Kazıklı Voyvoda” kitabından uyarlanarak çekildi. Türk karakterlerin Dracula’nın şatosuna girmesini konu edinen filmde haç yerine sarımsak kullanılması, batı değerlerinin bize aktarılması konusunda tarihe komik bir iz bıraktı.

Batı kültürünün oluşturduğu değerler çerçevesinde ortaya çıkan korku temalı yapıtlar, Türk sinemasında aynı etkiyi oluşturmadı. Bu elbette toplumun değerleriyle kültürüyle ve bunun etkisinde oluşan kişiliğiyle alakalı bir durum. Korku filminin bizcesi arandı durdu.

Dracula’yı sarımsakla defetmiş olabiliriz fakat Gulyabani ödümüzü kopardı bir zamanlar.

Türk korku sineması Orhan Oğuz’un Büyü filmiyle dini ve metafiziki ögelere kaydı. Dolayısıyla konu cin ve ruh kavramlarına gelmiş oldu.

İslam kültürü olan bu toplumu korkutmak için Kur’an’da geçen ögelere yer verilmeye başlandı. Türk halkının büyüden ve cinlerden korkması Türk korku sinemasının başlıca konularını belirlemiş oldu.

Bu süreçte klasik senaryolar yazıldı durdu. Büyücü kimliğine sokulan imamlar, hocalar, kıskançlık yada intikam duygularıyla yapılan büyüler, kurbana cin musallat edilmesi, ve nihayet yedi ceddinin canına okunması…

Afişlerde ve film içerisinde kullanılan Kur’an ayetleri de ayrı mesele. Şakaya gelir bir durum değil. Elbette sanat siyaset aklınıza gelen her sektörde Kur’an ayetleri kullanılabilir. Fakat nüzul sebebi dışında, bağlamında kopartılarak sırf cin, şeytan, melek, deccal, dabbe gibi isimler geçiyor diye kafanıza göre Kur’an ayetlerini kullanamazsınız!

Türkiye’nin ilk üç boyutlu filmi Cehennem’in afişinde Müddesir suresinin isminin Müdessir olarak yanlış yazılmış olması işin ne kadar hassasiyetsiz ve lakayıt bir hal aldığının örneği olabilir.*

  • Büyü filminde, Bakara 102. ayete gönderme yapılarak büyü kavramı ele alındı. Ayrıca gala gecesinde çıkan yangın büyük olay olmuştu.
  • Dabbe filminde Neml 27. ayette geçen Dabbe’tül arz ifadesi konu alındı.
  • Araf filminin ismi bizzat Kur’an’da ki bir surenin ismiydi.
  • Musallat filmi cin kavramını sinemada ilk kez  görselleştirdi.
  • Semum, bir kadının içinden cin çıkarma olayını konu alır ve cevşene atıf yapar.
  • Üç Harfliler Marid filmi, bir kadının içinden cin çıkarma olayını konu alır ve cevşene atıf yapar.
  • Cehennem 3D filminde arafta kalan ruh teması kullanılıyor. Tek farklı yönü, kız yerine erkek çocuğunun kullanılması. ”Sen sekar nedir bilir misin? İnsanın içini kavurur.” (Müddesir 27-29) ayetlerinden yola çıktıkları iddia edilse de arafta kalan ruh konusuna saplanıp kalır. Afişte alıntı yapılan sure adı bile yanlış şekilde ”Müdessir” olarak yazılmıştır.
  • Şeytan-i Racim filminin ismi besmeleden parçalanarak alınmış
  • Olmazsa olmaz ”gerçek hayattan alınmıştır” notunu da unutmayalım.

 

Korku temalı filmlerin kuşkusuz sinema dünyasındaki yeri yadsınamaz. Biz insanları algımızın dışında, anlamlandıramadığımız her türlü şey meraklandırıyor ve korkutuyor. Korkmayı seviyoruz. Senaristlerin kalemlerinden çıkan kalite kokan yapıtlar, yine yönetmenlerin gözüyle zeka kokan kareler, sanatın bu dalı için olmazsa olmaz. Biz sadece komik hataların yapılmadığı, inançların yanlış lanse edilmediği, kaliteli filmler izlemek istiyoruz. Zira bu hatalar yüzünden makamlı okunan Kur’an’dan, ezandan, din adamlarından korkan insanlar mevcut. Sesi kapattığından komedi filmine dönen korku filmleri, çirkinleştirmek ve korkutmak için ekstra çaba harcanan afişler, ”lan” diye bağıran cinler izlemek istemiyoruz!

 

Fatma Hatice CIBIL

 

 

 

 

 

Son Yazılar

1995 doğumlu. Amasyalı. İlahiyatçı.