Komşuluk veya komşuluk ilişkileri, birbirine bitişik veya yakın yerlerde yaşayan kişilerin arasındaki sosyal ilişkidir. Paleotik çağda birbirine yakın mağaralar ve ağaç kabukları arasında gelişen ilişkiden başlayıp, sonraki çağlarla gelen yerleşik düzen ve sosyo ekonomik gelişmelere paralel olarak içeriği değişip gelişmiş, sanayi devrimiyle başlayan büyük iş kolları ve hala son sürat ilerlemeye devam eden teknolojik gelişmelerin getirisi olan aşırı ve hızlı kentleşme nedeniyle en çok zayıflayan kavramlardan biri olmuştur.
Fakat ne kadar zayıflarsa zayıflasın Anadolu başta olmak üzere Orta Doğu halkları için her zaman komşuluğun kutsal bir yeri vardır. Buna istinaden yazılmış, söylenmiş sözler ve yorumlar yediden yetmişe herkesin aklına mıh gibi çakılıdır.
“1071”
Bu tarih kiminin milliyetçilik, kiminin askeri, kiminin beraberlik ve iki halkın bin yıllık kardeşliğini, kiminin kan, kiminin vatan, kiminin islami duygularını şahlandırırken bin yıllardır var olan “Komşuluk” kutsiyeti göz ardı edilmiş ve komşuluğun başlangıcı sayılan Malazgirt (Me-lez-gırt – Kürtçe “Biz çabuk aldık” anlamında) ruhuna sadık kalınmayıp komşuluğa sırt dönülmüş durumda ve Malazgirt ruhu Fransız ihtilaliyle başlayan milliyetçilik akımından sonraki süreçte zedelenmeye yüz tutup, son can çırpınışlarını yaşamaktadır.
Türkler Anadolu’ya geldiğinde onları bağırlarına basan (bu toprakların kadim halkı) Kürtler, bugün Türk siyasetçiler tarafından komşu bile kabul edilmemektedir. Rojava (Kuzey Suriye) ve Türkiye’nin güneyindeki birçok nokta yıllardır barbar IŞİD militanlarında iken hiç bir sıkıntı hissetmeyen siyasiler bugün Kürtlerin kendi topraklarında hakimiyet kurmalarını tehlike olarak görüp kadim kardeşlerine karşı Suriyeli zalim ÖSO militanlarını önüne alarak İŞİD hedefini (!) YPG’ye çevirmişlerdir.
Hatırı kırk yıl sayılan kahvenin miktarı Kürtler ve Türkler açısından denizleri aşmış, fincan hesabıyla milyarlarca yılı bulmuştur. Türkiye içerde ve dışarda Kürtlerin kazanımlarına engel olmaya çalıştıkça bin yıllık yürek emeği göz nuru kardeşliğe ve komşuluğa yazık edecektir. Halk nezdinde komşuluğun tükenmeye yüz tutması, gönül erbabı atalarımızın manevi meclislerine haram çalmaktır. Çünkü herşey halkla başlamaz ama halkla biter.
Sırrı Süreyya Önder “Hep kardeş olacak değiliz ya, biraz da sevgili olalım, yaşasın halkların sevgililiği” demişti. Ben de bu ilk yazımda halkların yaşadığı bu manevi ve siyasi buhrana çözüm olarak her iki halka bin yıllık maneviyatını hatırlatmak, “yeni” değil, “yine” bir komşuluğun sağlayacağı siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel getirilerin de ışığında:
“Yaşasın Türk ve Kürt halklarının komşuluğu” diyorum
Fotoğraf: http://www.sercansolmaz.com/