Türbanlı kadın polisler ya da yeni başlayanlar için laiklik

Einstein’a atfen söylenen yaygın bir söz vardır: “Bir konuyu basitçe anlatamıyorsan anlamamışsın demektir”.  Bu sözü ne zaman duysam, laiklik gelir aklıma. Şimdilerde nasıl öğretiliyor bilmiyorum, ama okulda laiklik bize şöyle öğretilmişti: “Din ile devlet işlerinin ayrılması; devletin dinsel kurallara göre değil, evrensel hukuk ilkelerine göre yönetilmesi”. Laiklik ilkesi anayasamıza 88 yıl önce, 1928’de girmiş; o tarihte yapılan değişiklikle, “Türkiye Devleti’nin dini İslâm’dır” maddesi ile  Meclisin görevleri arasında yer alan “dinsel hükümlerin yerine getirilmesi” maddesi anayasadan çıkartılarak, devletin belli bir din ve inancın tarafı olmaması, yani laik olması öngörülmüş.

İran ya da Arabistan gibi bir din devleti değiliz, tarikat yurtlarına düşürülen çocuklar hariç, kimseye başını ört, oruç tut, namaz kıl diye baskı da yapılmıyor  tamam da, bizi yöneten devletin laik olduğunu nereden anlıyoruz? Yani okullarda ezberletilen o tanımın gerçek hayattaki karşılığı nedir?

Daha basit bir soru soralım ya da:  Sıradan bir vatandaş günlük yaşantısında devletle ne zaman, nasıl karşılaşır? Devletin kurum ve kuruluşlarında değil mi? Yani devlet okullarında, mahkemelerde, karakollarda, hastahanelerde, askerde ve benzeri birçok başka kurumda. O kurumların yeraldığı binalar ve oralarda çalışan kamu görevlileri bizim gözümüzde devleti temsil ederler; onlar, devlet denen soyut varlığın ete kemiğe bürünmüş halidir, öyle değil mi? Bu durumda, kamu görevi yapan bu kişiler nasıl görünüyor, nasıl davranıyorlarsa, devlet de odur, öyledir bizim için.

O nedenledir ki, kamu görevi yapan kişilerin görevlerini hangi yetki ve sınırlar dahilinde ifa edecekleri kadar, nasıl görünecekleri, hangi kılık ve kıyafetleri giyecekleri de yasa ve yönetmeliklerle belirlenmiştir. Hakimler, savcılar, polisler, askerler için ayrıca özel kıyafetler öngörülmüş olmasının nedeni ise bu kişilerin ifa ettikleri görevlerin, hukuk kuralları temelinde tam tarafsızlığın en can alıcı şekilde ihtiyaç duyulduğu kamu görevleri olmasıdır. Bu görevler ifa edilirken, herhangi bir dinsel, siyasal ya da ideolojik aidiyeti temsil eder bir görüntü verilmemesidir asıl olan.

Özetle, anayasasında herhangi bir din veya inancın tarafı olmadığı yazan bir devletin  kamu görevlerini yerine getirenlerin de bu tarafsızlığı yansıtıyor olmaları beklenir. Burada sözü edilen tarafsızlık, Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Ahmet Hakan’ın kadın polislere türban serbestliği konulu yazılarında değindiği türden, kişisel tarafsızlık  değildir ama. Bu konudaki eleştirilere cevaben şöyle diyor Ahmet Hakan: “Başörtülü kadın polisin taraflı olacağı kesinse, başı açık bir kadın polisin taraflı olmayacağının garantisi nedir? Başörtülü kadın polisin başındaki örtüye değil, iş yapma biçimine odaklanalım”.

İyi de, o türbanlı polis vatandaşın karşısına komşu teyze olarak değil, devlet olarak çıkıyor. Vatandaş, anayasasında tarafsız olduğu yazılan devletinden “öyle de görünmesini” bekler;  devlet, “başı kapalı olan taraflı da açık olan tarafsız mı kardeşim, ben görevlimin tarafsızlığına  güveniyorum, sen merak etme” diyebilir mi? THY’de bilet satan bir görevlinin türbanlı olması ile bir kadın polisin veya hakimin türbanlı olması aynı olabilir mi? O kamu görevlisi birey olarak  dünyanın en adil, en dürüst, en tarafsız insanı dahi olsa, devletin temsilcisi olarak muhatap olduğu vatandaşta  bırakacağı ilk etki, belli bir din ve inancın tarafı olduğudur; bu kadar basit. Psikologların dediği gibi, kedilerden çok korkan bir insana “korkmayın, bir şey yapmaz” demenin hiçbir anlamı yoktur; yapmanız gereken kedinizi o kişiden uzak tutmaktır; çünkü kedinizin insanlar için tehlikeli olup olmadığının o insan açısından konuyla hiçbir ilgisi yoktur.  Din ve vicdan özgürlügünün konumuzla hiçbir ilgisinin bulunmadığı gibi.

Yakın geçmişte laiklik adına uygulanan kimi yasakların savunulacak yanı yoktu elbette. Başörtülü anne ve eşlerin askeri mahallere alınmaması, üniversite öğrencilerine ya da kadın milletvekillerine uygulanan başörtüsü yasağı anlamsızdı gerçekten ve bugün artık yoklar. Ama, son onbeş yıldır fazlasıyla ayyuka çıkartılan “Cumhuriyet’in müslümana laik zulmü” edebiyatının gerçekleri yansıtmadığını da kabul edelim artık. Merhum Toktamış Ateş Hoca’nın bir vakitler söylediği gibi ”bu memlekette oruç tuttuğu için baskı gören yoktur, ama tutmadığı için saldırıya uğrayan çoktur, hatta öldürülenler vardır”.

Sözü açılmışken, ülkemizin başka bazı gerçeklerini de hatırlayalım. Okullarımızda din dersleri zorunlu, devletin din işlerini Sünni İslam yaklaşımıyla düzenleyen devasa bir Diyanet kurumu var, dindar nesil yetiştirmek amacıyla neredeyse her mahalleye bir imam hatip açılıyor, her boş arsaya bir cami yapılıyor son yıllarda. Özetle, laik devleti “belli bir dinsel inancı benimseyip, onu vatandaşına  empoze etmeyen devlet” şeklinde tanımlıyor isek, Türkiye Cumhuriyeti’nin özellikle de 1980 ve 2000’lerdeki kırılmalardan sonra ne kadar laik olduğu epey tartışma konusudur.

Yeri gelmişken, bir noktayı daha basitçe ifade etmekte fayda var: Laik sıfatı devlet için kullanılır; laik olan devlettir, bireyler değil. Devletin laik olması gerektiğini düşünen, laikliği savunan bireyler vardır sadece, bunun tersini düşünenler olduğu gibi. Ahmet Hakan’ın “başörtülü polis taraflı olur da, başı açık tarafsız mı olur” sözüne atfen, epey vakit once bir gazetede yer alan bir olayı naklederek bitirelim. Olay İstanbul’da geçer; bir akşam genç bir çift yolda alkol kontrolüne rast gelirler. Aracı kullanan erkek telaşlanır, zira birer kadeh şarap içmişlerdir gittikleri davette. Yanında oturan eşi ise kocasının şaşkın bakışları arasında hızlıca mantosunu giyer ve şalını türban görüntüsü verecek şekilde sıkıca başına bağlar. Sıra onlara geldiğinde trafik polisi aracın içine şöyle bir bakar ve devam etmelerini söyler. Kontrol noktasını geçtiklerinde kadın hala olayın şaşkınlığını yaşayan eşine “bir arkadaşımdan duymuştum, trafik polisleri araçta türbanlı bir kadın varsa, alkol kontrolü yapmıyorlar diye, doğruymuş” der. Bu, türbanlı vatandaşın poliste bıraktığı etkiye bir örnek. Bir kamu görevlisinin iyi niyetli de olsa taraflı bir davranışının sergilendigi bu örneği genelleyemeyiz elbette. Ama, türbanlı polisin vatandaşta ilk anda bırakması muhtemel tersine etkiyi anlamamıza yardımcı olur belki.

Foto: http://i.hurimg.com/i/hurriyet/90/770×0/57c53eaf67b0a9213cc9135e

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Son Yazılar

Siyaset bilimi, ekonomi ve edebiyat (Alman Filolojisi) okudu; medya ve iletişim alanında master yaptı. 20 yılı aşkın bir süredir özel sektörde iletişim alanında çalışıyor.