Geçenlerde Habertürk ve Sözcü’de yeralan bir habere göre, Londra’da 2000 yılında açılan ve Avrupa’nın en büyük dönme dolabı olarak bilinen London Eye’ın bir benzeri İstanbul’a, Anadolu yakasındaki Harem otogarının yerine yapılacakmış. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) bu konuda bir açıklama yapmamış gerçi, ama projenin onaylandığı ve çalışmalarda son aşamaya gelindiği konuşuluyormuş ilgili çevrelerde.
Haberde konuyla ilgili olarak görüşü sorulan TMMOB Şehir Plancıları Odası’ndan Akif Burak Atlar, “İstanbul’un tarihi, kültürel ve doğal güzellikleri ve birçok değerli simgesi var. Londra’daki bir yapının taklidini İstanbul için, üstelik tarihi kent siluetini doğrudan olumsuz yönde etkileyecek bir bölge olan Harem kıyısı için düşünmek doğru değil” demiş. Mimar Mücella Yapıcı da “Karşıda tarihi yarımada var. Kız Kulesi’yle birlikte en güzel siluetinden bahsediyorsunuz kentin. Pera, Galata karşıda, Üsküdar ile birlikte. Olamaz öyle bir şey. Olimpiyatlarda Haydarpaşa Garı’na 70 bin kişilik stat yapmayı düşünmüşlerdi. Bunlar proje değil, kâbus” şeklinde ifade etmiş fikrini.
Haberi okuyunca ‘memlekette dönen dolaplar yetmedi, bir de dönme dolap mı çıktı başımıza” diye düşünüyor insan ister istemez. İstanbul’da daha 1940’lı yıllarda başlayan gecekondu işgali, kamusal alanların yağmalanması, yüzlerce yıllık tarihsel yapıların yol açmak için yokedilmesi gibi düşündükçe içimizi acıtan konulara girecek değilim. Ama, bugün dünya çapında bir metropol olma iddiasında olan İstanbul’un kent planlaması ve mimarlık anlamında iyi yönetildiğini söylemek pek mümkün değil. Oniki yıldır kentin belediye başkanlığı koltuğunda mimarlık eğitimi almış bir kişinin oturuyor olması da bu gerceği değiştirmiyor maalesef.
İstanbul özellikle 2000’den bu yana büyük bir hızla büyüyor, gelişiyor kuşkusuz; metrodan tünellere, Marmaray ve yeni Boğaz köprüsünden diğer raylı sistemlere kadar bir sürü büyük çaplı yatırımlar yapıldı, yapılıyor. Bunlar, inanılmaz bir hızla büyüyen nüfusun ve ona paralel olarak artan yaşam alanlarının zorunlu kıldığı yatırımlar muhakkak. Ancak, İstanbul’u eşsiz kılan, onu sadece ülkemizin gözbebeği değil, tüm dünyanın nadide kentlerinden biri yapan temel özelliği tarihsel kent mirası değil midir? Antik uygarlıklardan Bizans’a, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan üçbin yılı aşkın bir kent tarihinden söz ediyoruz, dile kolay. İstanbul’un eşsiz zenginlikteki bu kent mirasını oluşturan yapıların, kentsel mekanların ve doğal alanların bugüne kadar pek azı korunabildi maalesef. Bugün İtalya ve Yunanistan’daki Bizans tarihi müzeleri ziyaretçilere yetişemezken, bu kadim uygarlığa onca yıl başkentlik yapmış olan İstanbul’da bir Bizans Müzesi yok. Yukarıda sözü edilen habere bakılırsa kent yöneticilerinin pek böyle bir derdi de yok gibi. Onlar herhalde Bizans Müzesi dev dönme dolap kadar turist ve para getirmez diye düşünüyorlar. Öte yandan Florya’da yenilerde yapılan akvaryum hoş bir yer örneğin; hem çocuklara, hem büyüklere hitap ediyor; yalnız eğlenceyi değil, öğretmeyi de amaçlıyor. Aynı zamanda epey turist de çekiyor; böyle yerler olsun tabii. Ama heryeri İngilizce’den apartma isimlerini telaffuz etmekte dahi zorlandığımız alışveriş merkezleriyle de doldurmayalım. Mimar Sinan camileri bakımsızlıktan dökülürken, aklmıza esen her tepeye onların estetikten yoksun kötü taklitlerini kondurmayalım; biraz mimarlara kulak verip, çağdaş mimarlık ve kent planlaması nasıl oluyormuş, dinleyelim.
2000 yılında kurulan Arkitera Mimarlik Merkezi’nin bir girişimi olan “Yarışmayla Yap” bu anlamda iyi bir örnek. Girişimin amacı “Türkiye’de mimarlık ve tasarım dallarında açılan proje ve fikir yarışmalarının sayısının ve niteliğinin artırılarak, kamuoyunda kentsel çevre ve mimarlık kültürü oluşturması” şeklinde tanımlanıyor. Gerçekten de, kent meydanı, okul, park, kültür merkezi gibi kamu hizmeti amaçlı mekan ve yapıların daha nitelikli, daha işlevsel ve daha güzel olması ancak kaliteli bir mimari proje ile mümkün olabilir; mimari yarışmalar da bunun için yapılıyor zaten. Gün geçtikce daha çok belediye ve resmi kurum mimari yarışmalar düzenliyor, ama hala olması gerekenin epey uzağındayız. Yoksa, İstanbul’un onca kent sorununu bir yana bırakıp, kentin ortasına dev bir dönme dolap yapmayı düşünmezdik.
Foto: http://traveldigg.com/london-eye-the-best-place-to-see-the-beauty-of-the-city-of-london/