Ortadoğu’nun, tarihler yazılmış toprakların, milletlerin yaşadığı bu toprakların şüphesiz en utanç verici manzarası haince katledilen çocuklardır. Daha kimyanın ‘’ k’’ sini bilmeden kimyasal bombalara maruz kalan çocuklardır onlar. Çocukluğunu yaşayamamış, ailesini kaybetmiş, katillerin attığı bombalarla elini ayağını kaybetmiş, daha sütten kesilmemiş, daha anne/baba bile diyememiş çocuklardır onlar. Bunlar size ne yaptı? Kopan bacaklarıyla toprağınıza mı bastı? Kopan elleriyle size kurşun mu sıktı? Konuşamayan ağzıyla size hakaret mi etti? Belki de Ortadoğu’da doğmaktı tek suçları. Suç da denmez de işte…
Birkaç gün önce Ümran adında bir çocuğun görüntüleriyle tekrar gündeme geldi bu çocuklar. Aslında olması gereken hiç akıllardan çıkarmamak. Ümran, bu hikâyenin Halep’teki kahramanlarından bir tanesi sadece. Dünyayı insanlığından utandıran Ümran’ın doktorunun açıkladığına göre başından yaralanmış ve o gün korkudan şoka girdiği için konuşamamış. Görüntülerde başından eline bulaşan kandan kurtulma çabasında. Ortadoğu’nun çabası gibi. İddialara göre ağabeyini kaybetti Ümran. İşte bu katil Rejim ya da Rusya uçakları çocuk, kadın demeden bir aileyi daha böyle hançerledi. Lastik yakarak kuşatmayı kıran Halep halkından bir aile daha hançer yedi anlayacağınız. Dediğim gibi Ümran yüzlerce hikâyeden sadece biri. Şimdi sıra diğer hikâyelerde.
Safi: “ Uçaklardan korkmam, vahşi hayvanlardan korkarım. ”
Safi 11 yaşında. Lazkiyeli. 3 kardeşi var. Suriye’de rejimin saldırılarından kaçıp Türkiye’ye yerleşen bir ailenin çocuğu. Okuluna varil bombası atıldığı için oradayken eğitimi duran Safi burada eğitimine devam ediyor ve doktor olmak istiyor. Yüzündeki şarapnel parçalarının oluşturduğu yaralar yüzünden ondan korkanlar ve oynamak istemeyenler oluyor.
Safi’nin şu sözleri ders alınacak sözlerdir: ‘’ Uçaklardan ben hiç korkmam. Ayılardan, köpeklerden, vahşi hayvanlardan çok korkarım. Suriye buradan daha güzel. En çok evimizi özlüyorum. Oradaki her şeyi özlüyorum. İnsanları zulümden kurtarmak isterdim. Doktor olup savaştan etkilenen insanlara yardımcı olmak, hayatlarını kurtarmak isterim. Üçüncü dileğim hırsızlık yapanlara hırsızlık yapmamaları için yardımcı olmak isterim. ‘’
Belki de vatanını çalmak isteyenlerden bahsediyordur.
Mohammed: “ Mutluyum, çünkü burada uçaklar yok”
Bu da 8 yaşındaki bir Suriyeli çocuğun söyledikleri. Uçakların uçtuğu karanlık dünyası hala aydınlanmamış. Sessizlik vücudunu kaplamış. Babası yanında değil. Çünkü şarapnel parçası ile başından yaralanmış ve kısmen hafızasını kaybetmiş. O yüzden Suriye’de kalmış. Anlayacağınız hem vatan hem baba hasreti Mohammed’in yeni dünyası olmuş.
Büşra: “ En çok evimizi ve giysilerimi özledim. Bir de arkadaşlarımı… ”
O da Ümran gibi Halepli. 11 yaşında. Büyüyünce hemşire olmak istiyor. En çok özlediği şeyler ise evi, giysileri, arkadaşları. Yani vatanı.
Fethiye: “ Çocukların savaştan etkilenmemesini isterim ”
Fethiye de Halepli. 9 yaşında. Büyüyünce öğretmen olmak istiyor. İnsanlara zalim olmamayı, katil olmamayı öğretecek galiba. Söyledikleri ise şunlar: ‘’ Suriye’deki evimiz çok güzeldi. Eşyalarımızı ve yatağımı özledim. Oyuncaklarım çoktu, onları da çok özlüyorum. En çok füze ve varil bombalarından korkuyordum. Burada rahatım, bir şeyden korkmuyorum. Her şeyin yolunda gitmesini ve evlerin yıkılmamasını isterim. Savaşta çocukların etkilenmemesini isterim. ‘’
Ghader: “ Çocuklara yardım ederim, çünkü onlar bizim geleceğimiz. ”
Ghader Abdullah, İdlip doğumlu ve 15 yaşında. O da iç savaşın mağdurlarından. Ailesinden kaybettikleri var ve şu an tüm ailesi ile birlikte Hatay Altınözü Kampı’nda kalıyor. Ghader diyor ki: ‘’ Suriye’de beni en çok korkutan akşamki füze sesleriydi. Güdümlü füzeler bizi çok korkuttu. Evimizin bir kısmı yıkıldı. Evimi, okulumu, öğretmenlerimi, arkadaşlarımı, hele akrabalarımı çok özledim. Ama burada mutluyum. Kendi halkıma zulüm etmem, yardım ederim. Özellikle küçük çocuklara çok yardım ederim. Çünkü onlar bizim geleceğimiz. Bir şey yapmadan önce düşünürüm. Halkım doğru yolda ilerlesin diye öğütler verirdim.‘’
Gördüğünüz gibi diğer hikâyelerin bir kısmı da bunlar. Zalimin ameli zulümdür. Zulüm ise insanlarda bu hikâyeleri oluşturur. Onlar bunu hak etmediler, hak etmeyecekler. Bu zalimliği sadece Ortadoğu’ya mal etmek de doğru değildir. Filistin, Çeçenistan, Azerbaycan, Afganistan ve birçok Afrika ülkesi bu zalimliğe maruz kalmıştır ve kalmaya devam ediyor. İnsanların bu kadar doyumsuz olması, bu kadar açgözlü olması devam ederse bu zalimlikler de devam edecektir. Dünya artık bir zulüm gezegeni. Gözü dönmüşlerin isteklerine göre canlara kıyılan bir gezegen. Barışın, özgürlüğün savunulduğu ama zerre kadar kullanılmadığı bir gezegene doğru da hızla ilerliyoruz. Maşallah(!)
Ülkemizde son 1 haftadır meydana gelen patlamalarda can verenlere Allah’tan rahmet dilerim. Yapanları kınamak hafif kalır artık. Allah ülkemize karşı var gücüyle saldıran zalimleri kendi kanlarında boğsun, boğsun ki yukarıda ki hikâyeleri bizim çocuklarımız da yaşamasın. Bizi Suriye gibi yapmak isteyenlere karşı birlik ve beraberliğimizle onlara gücümüzü göstermek boynumuzun borcu. Kürt Türk’e, Türk Kürt’e sahip çıkacak. Alevi Sünni’ye, Sünni Alevi’ye sahip çıkacak. Milletimiz boyun eğmeyecek. Antep gaziydi gazi kalacak ama asla şehit olmayacak. Her ne olursa olsun zalimler cehenneme sürülecek!
Allah mazlum halkların yanında olan kişilerden, kurumlardan, devletlerden razı olsun.
Allah çocuklara çocukluğunu yaşatsın!
Allah insanlara insanlık versin!
NOT: Röportajlar: Ayberk Yurtsever. Daha fazla çocuk röportajı için: http://unicef.org.tr/sayfa.aspx?id=76&mnid=118
( Fotoğraf: http://www.superhaber.tv/gundem/suriyelileri-nicin-sevmeliyiz/haber-11670)