Tamam

Her gün yeni bir şey öğreniyor insan, çok sıradan ve çok bilinen bir durum bu ama ister istemez öğreniyor.

Okuduğum kitaplardan birinde sorguluyordu başkarakter kendini, bilmek yani esasen öğrenmek diye bir şey yoksa ne vardır o zaman? Ne gerçektir ve ne sahtedir? Öğrenmek her şeyin, yaşamın özü olsa gerek. Ve illa ki kitaplardan, öğretmenlerden, derin derin içine dönüp düşünmelerden gelmez her zaman bu öğrenme, bazen öğrenirsiniz bir an, bir his ile ve bir yaşanmışlık ile. Ve geriye dönüp bakınca bilirsiniz farkı. Öğrenmişsinizdir. Ve belki de ermişliğin en büyüğüdür bu, en esaslısıdır.

Aslında bahsedeceğim asıl konu öğrenme değil, sadece öğrenmeyle başlıyor ve öğrenmeyle bitiyor. Girizgâhı da sonucu da öğrenme yani. Aslında soruyorum da kendime, her şeyin girişi de çıkışı da öğrenmek değil midir? Değilse insanız diyebilir miyiz kendimize? Ne oluruz, ne özelliğimiz kalır bu durumda?

İşte bugün tekrar hatırladım ve beynimin silmekten itinayla kaçındığı bölümlerinden birine taşındı sanki bahsedeceğim his. Yani tekrar değerlendirdim ve umarım ki öğrendim bugün onu. Ama o içten gelen derin ermişlikle değil de tecrübeyle.

Şimdi size soruyorum, kendinizce değerlendirin. Evladınızı düşünün, ya da ne bileyim arkadaşınızı, can dostunuzu. Sizden daha genç ve toy olsun tercihen bu kişi. Ama çok sevdiğiniz biri. Ne yapsa da derinden seviyorsunuz. Ve dediler ki ölecek bu kişi. Kötü hastalıklara düşmüş o sevdiğiniz ruhu taşıyan bedeni. Çok zamanı yoktur ve çare de bulunmamakta. Ve daha da kötüsü, acı çekiyor. Korkuyor. İstemiyor artık zorlamayı. İstemiyor çabalamayı. Onun korkusunu azaltmak için ne derdiniz ona? Hani rahatlatmak için? Kabul etmişsiniz siz de onun gideceğini, her şeye çare varken ölüme çare olmadığı bariz, yapacak bir şey yok. Ama karşınızda ciğerinizin bir parçası korku ve endişe içinde ya. Ne derdiniz ona?

İlk yapacağınız bardağın dolu kısmını göstermeye çalışmaksa yanlış seçeneği seçtiniz derim.  Evet, her ne durumda olursa olsun insan, bardak tamamen boş değildir. Her şey bitmiş olsa bile sizin orada nasıl onu teselli edeceğinizi düşünmeniz en azından bir damladır bardaktaki. Hiç görmedim ve duymadım ki bir kimsenin bardağı tamamen kurumuş olsun. Aynı şekilde suyu fazla gelip taşan da yoktur.

Ya da bahsetmeyin öbür dünyadan ya da inancınıza göre öbür dünyanın yokluğundan. Doğrudur, vardır öbür dünya, yoksa nasıl açıklayacağız bu dünyayı? Her şey zıttı ile vardır, her şeyin bir artısı bir eksisi bulunur. Yaşam ölümün de kanıtı değil midir? Bir yerde beyaz varsa siyah da var değil midir? Evet, insanı rahatlatır daha iyi bir yere gittiğini bilmek. Gidecektir de, geldiği yere dönecektir insan. Doğduğu gibi ölecektir. Nasıl o annemizin karnında geçirdiğimiz zamanı hiç hatırlamıyorsak, bileceğimizi sanmam mezarda da kendimizi. Acı verenler acı içindedir muhakkak. Ama sonuçta çare yoktur, ölen ölecektir, tren kalkacaktır, makinist beklemede.

Ne mi yapmalı peki? Tamam deyin sadece, anladım, biliyorum, sorun yok. Acı hissedebilirsin bedeninde, hatta daha fazlasını kalbinde. Benden de, kendinden de, göklerden de, yerden de, onları yaratandan da, kaderden de, daha önce en sevdiğin şeylerden de, nefret et, nefret et ki kalp bir süre sonra tedavi etsin kendini, irini akıtsın iyice. Sonra gittiğinde, o trene bindiğinde, temiz ve iltihapsız bir kalple git. Acı çek, acı çekmeden acıyı alt edebilen kim vardır? Acı çekmeden acıyı bilen kim vardır? Ve seni anlıyorum, her şeyinle kabul ediyorum seni, acınla ve nefretinle. Ben de senin durumunda olsaydım ben de acı ve nefret içinde olurdum. Ve ben de isterdim senin sadece beni anlamanı ve kabul etmeni. Tamam de sadece.

İnsanları her şeye rağmen seven ve onları anlamak ve teselli etmek ama aslında kendini tedavi etmek isteyenlere duyurulur…

Son Yazılar