17 Ağustos yakın bir arkadaşımın doğum günü, aynı zamanda binlerce insanımızın hayatını kaybettiği bir gün. 17 Ağustos 1999’da uğradığımız büyük deprem felaketinin üzerinden tam 17 yıl geçmiş. O yıl doğanlar üniversite çağına geldiler, muhtemelen pek azı resmi verilere göre yirmi binin üzerinde insanın öldüğü o korkunç deprem hakkında bilgi sahibi. Ailesinden kaybettikleri olanlar dışında tabii.
O tarihlerde Türkiye Hazır Beton Birliği’nde (THBB) çalışıyordum. THBB, ilgili kurumları ve toplumu depreme dayanıklı yapı üretimi konusunda bilgilendirmeye ve uyarmaya çalışan bir sektör derneği. O sabah ofisteki ilk işimiz konuyla ilgili bir basın bülteni yayınlamak oldu; henüz kimse felaketin ve kayıpların o denli büyük olduğunu bilmiyor, tahmin edemiyordu. O bülten pek çok gazetede yeraldı. Bültenin içeriği yıllardır dile getirdiğimiz şeylerdi aslında. “Öldüren deprem değil, plansız kentleşme ve çarpık yapılaşmadır” diyorduk özetle. O güne kadar seminerlerimize ilgi göstermeyen, bültenlerimize iç sayfalarındaki küçücük köşelerde ancak yer veren medya, aylarca kapımızı aşındırıp görüşler, raporlar istedi.
Depremin ilk şoku atlatıldıktan ve o korkunç manzara ortaya çıkmaya başladıktan sonra THBB çok önemli bir çalışma gerçekleştirdi. Güvenli yapı üretiminde malzeme ve uygulama kalitesinin önemi konulu seminerlerimizde bizimle il il dolaşan İTÜ, Boğaziçi ve ODTÜ öğretim üyelerinden oluşan bir ekip, depremin merkezi olan İzmit ve Adapazarı bölgesinde incelemeler yaptı; yıkılan binalardan beton örnekleri topladı ve bir teknik rapor hazırladı. Sonuç içler acısıydı. Okul, hastahane gibi kamu yapıları başta olmak üzere, yıkılan binalardan alınan beton örnekleri gösteriyordu ki, beton kalitesi olması gerekenin çok altında idi. Betonun esnekliğini sağlayıp dayanımını artırması beklenen demir donatılar paslanıp yokolmuş ve binaları ayakta tutan kolonlar adeta çubuk krakerler gibi kırılıp ufalanmışlardı.
Ülkemizde inşaat malzeme ve uygulama kalitesinin teminine yönelik yasal düzenlemeler o zaman da vardı elbette. Eylül 1997’de Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından yayınlanan ve depremden sonra yenilenen “Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” gibi. Peki bu yönetmelik ve standartlara uyuluyor muydu? Depremin yolaçtığı yıkıma ve sonrasında yayınlanan raporlara bakılırsa maalesef hayır.
Yapı denetimi başladı ama..
17 Ağustos Depremi, ilgili kamu kurumları ve belediyelerin geç de olsa yapı denetiminin aciliyet ve önemi konusunda daha kararlı bir tutum almalarına vesile oldu kuşkusuz. O güne kadar büyük bir eksiklik olan “Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği” 2001 yılında yayınlandı. Yönetmelik, inşaatlardaki malzeme ve uygulama kalitesinin teknik gereklere uygun olup olmadığının bağımsız yapı denetim kuruluşları tarafından denetlenmesini öngörüyor. Ne var ki, depremlerde en büyük yıkımın yaşandığı okul, hastahane, idare binaları gibi kamu yapıları bu yönetmeliğin kapsamı dışında. Akademisyenler ve ilgili uzmanlar bu konudaki eleştiri ve uyarılarını sık sık dile getirmekteler hala. Maalesef depremden bunca yıl sonra yapılan kimi incelemeler gösteriyor ki kamu yapılarının inşaat denetimi konusunda pek bir değişiklik yok. Buna en yakın ve somut örnek, 2011 yılında meydana Van Depremi.
C 30 – Betonda kalite deklarasyonu
17 Ağustos Depremi’nin ikinci yıldönümünde, THBB’nin öncülüğüyle inşaat mühendisliği ve yapı sektörü açısından son derece önem taşıyan “C 30 – Betonda Kalite Deklarasyonu” çeşitli üniversitelerin inşaat mühendisliği bölümlerinden öğretim üyelerinin imzalarıyla yayınlandı. Deklarasyon, depreme dayanıklı güvenli yapıların inşası için Türkiye’deki yapılarda C 30 ve daha yukarı dayanım sınıflarda betonların kullanılmasının zorunlu olduğunu vurguluyordu. (İlgilenenler İnşaat Mühendisleri Odası –İMO- ve THBB web sitelerinde konuyla ilgili ayrıntılı bilgi bulabilirler.)
Gerek depremden sonra yapılan yasal ve teknik düzenlemeler, gerekse THBB, İMO gibi mesleki kuruluşların yıllardır sürdürdükleri çabalar sayesinde bugün ülkemizdeki inşaatlarda malzeme ve uygulama kalitesi belli bir noktaya geldi ve bu sevindirici bir durum.
Ne var ki, 17 Ağustos’un üzerinden 17 yıl geçtiği halde, uzmanların her an yaşanabileceğini söyledikleri İstanbul merkezli büyük bir depreme ne kadar hazırlıklıyız sorusuna tatmin edici bir yanıt veremiyoruz hala. İstanbul İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı’nın geçenlerde bir TV programında söylediği şu sözler durumun vahameti konusunda bir fikir verebilir: ”İstanbul’da bir deprem meydana gelmesi durumunda afet yönetimi açısından çok büyük önem taşıyan toplanma alanlarını 1999 depreminden sonra belirlemiştik, ama o alanların büyük bir kısmı bugün yapılaşmaya açılmış durumda”. Başka söze gerek var mı?
Foto: tr.wikipedia.org