Hayat böyle işte, sağı solu belli değil ve hatta en kendimize güvendiğimiz anlarda bile başımıza yıkılması an meselesi. Üzüntüm, çaresizliğimi sürüklese de hep kalan o bir parça umutla, ayakta kalmaya çalışma çabası benimkisi. Günlerin, anların, dakikaların, saniyelerin önemli olduğu şey bu hayat çabası. Tümevarımların, sonuçların ve etkilerin olduğu yer burası. Nasıl olmasın ki değil mi? Sonsuzluk vaad-i yüzleştiğimiz bir gerçekken şu küçücük asılsız dünyada nasıl olmasın ki? Elde edemediklerimizin getirisi herhalde kafamızda kurduğumuz alternatiflerimiz. Umudun kaybolduğu yerde başlattığımız direniş politikası. Ellerimiz kalkmazken ve bacaklarımız bizi taşıyamazken yaptığımız en sağlıklı şey(!). Çaresizliğin -ne kadar çaresiz demeye utansam da- hissettirdiği şeyler var, insan bazen kafasını kuma gömmek istiyor, bir nevi bitkisel hayat işte. Kimse dokunmasın, konuşmasın hatta yalnızlığıma terk etsin, ben gözyaşlarımla boğulayım. Bunun yanlış olduğunu düşündüren tek şey inancım ki inançlı insanın çaresizliği, yalnızlığı olmaz. Yaratıcı, o yüce güç varsa çaresizlik olmaz ve şuna eminim, o olduğu sürece kimse yalnız kalmaz, kalamaz! Söylenecek belki çok söz var, her ne kadar söylemeye kabiliyetim yetersiz olsa da, gencecik yaşta şu dünya hayatını terk edip gidenleri düşündükçe umutsuzluğumun içinden umut çıkarıyorum kendime. Değmeyecek üzüldüğümüz hiçbir şeye ve biz de o gün geldiğinde sonsuzluk için hepsini terk edip gideceğiz. Ağlamak var, üzülmek var ama ümitsizlik yok. ALLAH VAR GAM YOK! Rabbimin, en kötü günler dediğimiz zamanlarda uzattığı dost elleri ve araladığı aydınlık kapılar için bin şükür. Rabbim bizi zayi etmez !
*Fotoğraf, Nur Işık hanımefendinin şahsi çekimi olup bu yazı için hazırlanmıştır.