Bazen görmedikleriniz, gördüklerinizden daha ilginç olur.
Bu yıl yaz tatilimiz için 11 günlük bir Almanya seyahati planladık. Konaklama problemimizin olmadığı seyahatimde, Köln merkezli günübirlik gezilerle bir çok Almanya kentini, Almanya kentleri haricinde Brüksel’i ve Amsterdam’ı gezme fırsatım oldu. Bu benim ilk yurtdışı seyahatimdi. O heyecanla, baktığım, gördüğüm, tanık olduğum her şeyde, farklılıklara büyük bir dikkat kesildim. Bu nedenle olsa gerek, bazı gözlemlerimde, gördüklerimden çok görmediklerim beni daha çok etkiledi.
İşte yurt dışı seyahatimde göremediklerim…
1- Yaklaşık 7 kent gezdim. Bu kentlerin bir kaçının ilçe sayılabilecek yerleşimlerinde de bulundum. Ancak belediye teşkilatına sahip bu kentlerin hiçbirinde, belediye başkanının isminin yazılı olduğu bir afiş, billboard, pankart, dijital reklam vb görmedim. Seyahatimin merkezi olan Köln’ün belediye başkanının ismini bile öğrenemedim. Hatta belediyeye ait, “Köln Belediyesi Çalışıyor” benzeri, belediyenin faaliyetlerini tanıtan bir çalışmaya bile denk gelmedim. Almanya’da yerleşik ev sahiplerim, belediye başkanının ismini, her yerde görülecek afişlere yazması durumunda, bir sonraki seçimde seçilmesinin mümkün olmadığını söylediler. Belediye başkanının ismini bir kenara bırakacak bile olsak, ülkenin başbakanı, cumhurbaşkanı veya herhangi bir siyasi yapısını temsil eden bir afiş, pankart vb göremedim. Sorduğum zaman, siyasete dair tüm tanıtım işlerinin seçimden bir hafta önce başladığı ve seçim günü sona erdiği, o tarih dışında herhangi bir siyasi tanıtım faaliyeti yapılmadığı söylendi.
2- Otobanlarda ve şehirlerarası yollarda oldukça mesafe aldım. Burada görmediğim şey ise şehirlerarası otobüsler oldu. “Galiba Mercedes Benz ve Man firmaları yalnızca Türkiye için otobüs üretiyorlar” diye düşündüm. Gördüğüm birkaç otobüs ise sadece turist ve kafile taşıyan otobüslerdi. Refakatçilerime bunun nedenini sorduğumda, trenin hızının ve yaygınlığının otobüs ulaşımını anlamsız kıldığını söylediler. Ancak şunu söyleyebilirim ki, şehirlerarası taşıma yapan otobüsler olmasa da otobanlar yine de yoğun.
3- Şehir içi trafikte görmediğim şey ise öğrenci servisleri oldu. Bunu okul çıkışlarında öğrencileri yürürken, bisiklet sürerken ya da paten kayarken gördüğümde fark ettim. Okulların önünde hiç servis olmamasına dikkat ettim. Refakatçilerime bir kez daha danıştığımda, Almanya’da öğrenci servisi olmadığını söylediler. Ben de şehir içi gezilerimde, içinde öğrenci taşıyan hiçbir araç görmedim. (Haziran ayının 2. yarısında da Almanya’da okullar hala açıktı)
4- Yine trafikten devam edecek olursak, bu sefer görmediğim değil duymadığım bir şeyden bahsedeceğim. Trafikte olduğum dönemlerde korna sesi duymadım. Sanki Almanya’da araç imal edilirken, araca korna koymayı unutmuşlar. Araçlarda yüksek sesle müzik dinlendiğini, aşırı gaza yüklenildiğini, acı fren yapıldığını da görmedim. İnsanlar trafikte oldukça sakinler.
5- Kaldığım bölge kırsal yerleşim sınıfına giren ve müstakil evlerden oluşan bir bölgeydi. Bahsedeceğim tespitimi şehir içinde fazla gözlemedim. Yalnızca bulunduğum bölgeye ait bir gözlem. Evlerin giriş ve birinci katlarında yer alan pencere ve balkonlarının demir parmaklık ile kapatıldığını görmedim. Kapılar ise oldukça sıradan, cam, metal ve ahşap kapılar. Benim kaldığım evin ana kapısı camlıydı. Ama hırsıza karşı özel bir önlem alma ihtiyacı duymamışlardı. Refakatçilerime sorduğumda, sık olmamakla birlikte zaman zaman hırsızlık olayları ile karşılaşıldığını ama bunun önlem almayı gerektirecek yoğunlukta olmadığını söylediler. Hırsızlık olaylarının büyük çoğunluğu polis tarafından çözülüyormuş.
6- Kamu ortak kullanım alanlarında, evlerde ve işyerlerinde dini simgelere hemen hemen rastlamadım. Hristiyanlar tarafından sıklıkla kullanıldığını bildiğim haç, İsa ve Meryem Ana figürlerine kiliseler haricinde hemen hemen denk gelmedim. Tabi ki, evlerin ve işyerlerinin dışa açık kısımları için bu gözlemlerim. Yine arabaların üzerlerinde insanların fikir ve inanç tercihlerini belirten semboller görmedim. Anladığım kadarı ile Almanlar fikir ve inançlarını başkalarının gözüne sokmaktan pek hoşlanmıyorlar. (Bayrağı bu durumdan muaf tutuyorum. Özellikle Avrupa şampiyonasının olduğu dönemde bol miktarda Alman bayrağı ve az miktarda da olsa diğer ülke bayraklarını gördüm.) Hristiyanlığa dair simgeleri kiliseler haricinden çok görmememe karşın, Köln’ün Almanya’da Hristiyan Demokratların daha güçlü olduğu bir şehir olduğunu öğrendim. Yani dini sembollerin azlığı inançsızlıklarından değil, inançlarını sergileme ihtiyacı duymamalarından.
7- Almanya’da çok fazla köpek gördüm. Ama bunların tamamı sahipli köpeklerdi. Sokakta başı boş gezen köpek görmedim. Hatta sokak kedisi de görmedim. Bu genel bir politikanın sonucu mu yoksa bana mı denk geldi emin değilim.
8- Bakımsız, sıvasız, boyasız ve çatısız ev görmedim. Gördüğüm evlerin büyük çoğunluğu bakımlı, estetik kaygılarla tasarlanmış dış cephe ve bahçelere sahipti.
9- Güneş görmedim. Biraz abartılı bir tespit olmakla beraber, Almanya’da kaldığım 11 günün, 1’si haricinde her gün yağmur yağdı ve her gün hava bulutluydu. 11 günde güneşi gördüğüm saat sayısı 10’u geçmez. Zaman zaman çok şiddetli yağışlar oldu. Sabah ve akşam vakitleri üşüyorduk ve asla yağmurluk ve şemsiye almadan dışarıya çıkamıyorduk. Günde ortalama 1-2 saat yağmur yağıyordu. Bu konuda görmedim başka bir şey ise su birikintileri oldu. Herhangi bir araç geçerken su fışkırttığı ya da yolda yürürken ayağımın bir su birikintisinin içine battığı olmadı. Yol tesviyeleri ve su tahliye sistemleri basit olmakla birlikte, birer mühendislik harikası.
10- Marketlerde olmayan şey ise poşet. Daha doğrusu bedava poşet. Kasanın yanında istediğiniz kadar kullanabileceğiniz plastik poşetler yok. Kasa görevlisi, ürünleri faturalandırmadan önce poşet isteyip istemediğinizi soruyor ve talep ediyorsanız, ücretine binaen poşet ediniyorsunuz. Bazı marketlerde kalın plastik poşet, bazılarında ise kumaş poşet veriyorlar. Bu uygulamaya Türkiye’deki bazı Alman menşeili marketlerde de rastlamıştım ama Almanya’da dahi bu denli yaygın olacağını düşünmemiştim.
11- Hemen hemen, bisiklet yolu çizilmemiş sokak ve cadde görmedim. Bisikletler ve bisikletliler, Almanya’da, Brüksel’de ve özellikle Amsterdam’da özerkliğini ilan etmişler. Trafikte çok büyük saygınlıkları ve üstünlükleri var. Bu bisiklet meselesini ayrıca bir yazı konusu yapmak isterim.