İnsanlık, ilk küresel birleşme adımını on bin yıl önce tarım devrimiyle başlatmıştır. O döneme kadar avcı-toplayıcı olan atalarımız bugünkü Mezopotamya bölgesinde ilk tarım medeniyetlerini kurmuşlardır. Yerleşik toplum düzeni insanların nüfusunun o zamana kadar görülmemiş bir şekilde artmasına sebep olmuş, bunun gereği olarak küçük bölgesel devletler kurulmuştur. Böylece ileride kurulacak olan büyük imparatorlukların temeli atılmıştır.
İmparatorluklar, insanların küresel birleşme adına “bölgesel” olarak başarıya ulaştıkları ilk örgütlenmeler olmuştur. Pers, Roma ve Osmanlı bu örgütlenmelerin örnekleridir. Ancak bu devletlerin zamanla ortadan kalkması, insanların önce ekonomik sonra sosyal birleşme eğilimini ortadan kaldırmamıştır. İnsanlık, zamanla daha büyük örgütlenmeler kurmuş, bunun neticesinde daha büyük yıkımlar yaşamışsa da her seferinde bir adım ileri gitmeyi başarmıştır. 20. yüzyılda Avrupa’da yaşanan ideolojik savaşlar sonucu kurulan dünya düzeni bu anlamda son adım olarak değerlendirilebilir. Bu dönemde ortaya çıkan birçok uluslararası kuruluş, gelecekteki küresel kültürün temelini atmıştır. Ancak küreselleşmeye karşı birçok devlet direnç göstermiş ve temel politikalarını bunun tam aksi şekliyle oluşturmuştur. Doğu bloğu ülkeleri bunların başında gelmiştir. Ancak batıda Rönesans devrimiyle başlayıp günümüzde de devam eden bilimsel devrim karşısında bu devletler de çözülmüştür.
21.yüzyılda dünya üzerinde kendine has kültüre sahip bir toplum kalmamıştır. Küresel kültür hegemonyası altında yok olan insanlık kültürü günümüzde yeni bir yaşamın da başlangıcı olmuştur. Tarihte ilk defa tüm insanlık bir çatı atında toplanabilmiştir. Tarım devrimiyle başlayıp, imparatorluklarla devam eden, çeşitli ideoloji ve dini inanışlarla beslenen küresel kültür, günümüzde bilim ve bunun getirdikleri sayesinde oluşumunu tamamlamıştır. Basit bir örnekle, bundan 500 yıl önce bir Fransız vatandaşına, Çin’de doğal afet sonucu yüzlerce insanın öldüğünü söyleseydiniz, gözünüzün içine anlamsız bir şekilde bakardı. Ancak günümüzde herhangi bir afet ya da savaş durumlarında küresel bir bilincin oluşması sağlanmaktadır. En azından öyle olması gerektiğini savunan sivil toplum eskiye nazaran daha güçlüdür.
İletişim, bilgi ve aidiyet duygusu küresel kültür devrimin vazgeçilmez üçlüsüdür. Teknolojik gelişmeler iletişim ve bilgi paylaşımı konusunda insana sonsuz imkanlar sunmaktadır. Her gün milyonlarca insan sosyal ağlarla birbirine bağlanmakta ve bir o kadar paylaşım ve bilgi aktarımı yapılmaktadır. Bu aktarım ilk olarak ekonomik alanlarda başlasa da günümüzde incelemesi gereken sosyal bir olgu haline gelmiştir. İnsanlar her gün hesaplarından kendisiyle ilgili bir çok paylaşımda bulunmaktadır. Peki buna sebep olan nedir? Tarım devriminden önce insanlar avcı-toplayıcıydı ve büyük gruplar halinde yaşamasına gerek yoktu. Bireysellik daha ön plandaydı. Ancak tarım devrimiyle kurulan şehir hayatında bireyselliğe yer yoktu. Şehir hayatında başarı, kalabalık grupların ne kadar organize hareket edebildiğiyle sınırlıydı. Bu organize hareketi sağlamak hiçte kolay değildi ancak insanlar bunu aidiyet duygusunu geliştirerek aşmayı başardı. İnsanların aidiyeti bazen soy, bazen bir şirket, bazen bir ideoloji bazen de din oldu. Günümüzde ise sosyal ağ ve paylaşım aidiyeti tüm insanları kendine inandırmış durumda. Tüm dünyanın birbiriyle haberleşmesi sonucu oluşan bu ağ dışında kalmak, ezici bir çoğunluk için yok olmaya eşdeğer. Toplumdan soyutlanmanın verdiği korkuyla sosyal ağ büyük bir paylaşım alanına dönmekte ve daha önce hiç görülmemiş bir küresel kültür ortaya çıkmaktadır.
Toplumların kültürleri kendi ihtiyaçları doğrultusunda oluşur. Kültür sonraki kuşakları sanat ve bilim alanında besler ve değişimini bazen bireyler bazen de kalabalık gruplar üzerinden sürdürür. Günümüz küresel kültürü milyonlarca farklı insanın ortak paylaşımları sayesinde oluşmaktadır. Ve zamanla tüm dünyada egemen hale gelmektedir. Başarısını değerlendirmek için çok erken ancak son 50 yılda modern toplumların oluşumunda itici güç olduğunu kabul etmek çok da yanlış olmaz.