Çarpıcı olmasını istediğim başlık, bu şekli ile kitabı tam olarak yansıtmıyor. Çünkü tavşan deliğinden harikalar diyarına giren Peyami Safa değil, o daha çok ev sahibi. Harikalar diyarını ziyaret eden ve geri dönen Hamdi Koç. Peyami Safa’yı, orijinal harikalar diyarındaki Chestire kedisine benzetebiliriz.
Hamdi Koç’un daha önce “Çıplak ve Yalnız” isimli romanını okumuş ve oldukça etkilenmiştim. O romandan sonra Hamdi Koç okumamı geriye doğru sarıp, eski kitaplarını da okuma listeme eklemek istedim ama ne yazık ki olmadı. Okuduğum ikinci kitabı, bir kez daha son kitabı oldu. Ve yine beğeni ile sonlanan bir okuma macerasını tamamladım.
“Yalnız Kaldınız Peyami Bey”, “Çıplak ve Yalnız”ın formatından oldukça farklı. “Çıplak ve Yalnız”da da kısa bölümler halinde fizik ötesi bazı yansımalar kitapta yer alsa da, “Yalnız Kaldınız Peyami Bey” başlı başına bir fizik ötesi zemin üzerine kurulu. Kitapta tüm yaşananları rüya diye yorumlayarak dünyevi zemine de indirmek mümkün. Burada yorum tamamen okurun hayal gücüne kalmış durumda.
Genel olarak hikâye, bir sokak arasında çok ciddi dayağa maruz kalan bir yazarın, ölümle burun buruna iken, ölüm öncesi bir aşamada Peyami Safa ile geçirdiği bir süreci anlatıyor. Peki neden Peyami Safa? Kitabın kahramanı olan yazarın, yazarlık hayatında Peyami Safa’yı önemsediği anlaşılıyor. Çünkü kitabın bir noktasında “Peyami Safa’yı, üstelik, memleketin ayrımcılık dolu edebiyat dünyasında diriltmek için çaba sarf etmiştim. Dost kaybetmek pahasına, gelecekteki dostları da kaybetmek pahasına, adımın üstüne çizik atılmasını göze alarak hatta. Bir faşisti savunmak sana mı kaldı! denmesini” sözleri ile Peyami Safa ile netameli ilişkisini ortaya döküyor. Türk edebiyatının sağ ve sol kulvarları arasında derin hendeklerin olduğu su götürmez bir gerçek. Bu noktada Hamdi Koç’un bu tehlikeli hendekte yüzmeye çalışmasını en başta takdir etmek gerekiyor.
Mesela şu soru benim açımdan oldukça merak uyandırıcıdır; Hamdi Koç’un kitaplarının okurlarından kaçı aynı zamanda Peyami Safa’nın kitaplarını okumuştur? Kendi adıma cevaplayacak olursam, utanarak dahi olsa söylemek zorunda olduğum şey bugüne kadar hiç Peyami Safa kitabı okumamış olduğumdur. Bu açıdan bakınca, “Yalnız Kaldınız Peyami Bey” romanı okuması benim için bir yarım okumadır. Peyami Safa’yı eserlerinden tanımadan, bu romanda sergilediği karakteri yorumlamak oldukça güç. Ama diğer yanı ile Peyami Safa kitaplarından tanınmasa dahi, siyasi duruşu ve tercihleri ile Türk edebiyatının az çok bilinen bir ismi. Kendi adıma, onun eserlerine dair yaşadığım cahilliği, genel kültür düzeyinde sahip olduğum Peyami Safa karakteri ile örtmeye çalıştım.
Bu romanı okurken tek bilmeniz gereken Peyami Safa ve eserleri değil. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nü ve o romandaki Doktor Ramiz’i de bilmenizde fayda var. Çünkü o da bu romanın kahramanlarından birisi. Romandaki, özellikle Simeranya’da geçen bölümlerdeki her karakter ve olgu Peyami Safa edebiyatından yansımalar taşıyor. Bunu okumadığım Peyami Safa kitaplarından değil, kitaba dair yazılan değerlendirme yazıları ve röportajlardan öğrendiğimi söylemekle yetineyim. Benim yazı başlığına harikalar diyarı adını verdiğim, romanda Peyami Safa’nın Simeranya dediği yer de, yine Peyami Safa’nın “Yalnızız” romanında yer alan ütopik bir toplumun adıdır.
Romanın bir nebze akışına ve detayına geçecek olursak; “Yalnız Kaldınız Peyami Bey”in, “Çıplak ve Yalnız” romanı kadar akıcı bir roman olduğunu söylemek zor. Ama özellikle başlarda ve orta bölümlerde okuru kendi atmosferinin içine çeken, ağır da gitse, özellikle yeni algılar oluşturma ve merak duygusunu dürtüleme becerisi açısından başarılı bir gidişatı sahip bir eser. Hatta bir süre bir polisiye roman havasında, suçluyu ve suç gerekçesini bulma adına heyecan dalgası oldukça büyüyor. Yazar Simeranya’da iken, ona saldıran ve ölme noktasına getiren kişilerin, saldırının ardından onun evine girdikleri ve bir arayış içinde oldukları sahne –ki o anlarda yazar, Peyami Safa ve Doktor Ramiz de başka birer alemin görüntüsü halinde oradalar- polisiye heyecanının tavan yaptığı nokta oluyor. Ancak kitap ilerledikçe, o sahnede ortaya çıkan merak duygusu ve sorular cevap bulmakta zorlanıyor ve bu nedenle o heyecan sönümleniyor. Ama bu heyecan dalgasının haricinde, başka bir alemde, hayat, ölüm, hayattan kalanlar ve hayata bırakılan izler adına derin düşüncelere dalmamıza neden olan çarpıcı sahnelerle kitap ilerliyor. Kitabın mutlu bir son ile bittiğini söylemek de ne yazık ki mümkün değil. Hem dünya, hem de Simeranya adına.
“Yalnız Kaldınız Peyami Bey” senaryosunun daha iyi geliştirilebileceğini düşündüğüm bir kitap olsa da, karakteri Peyami Safa olan bir kitap adına konuşacak olursak doğru bir senaryo seçimi olan bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Edebiyatımızda bu tip denemelerin çok fazla olmadığını düşünecek olursak, Hamdi Koç’un oldukça cesur bir işe kalkıştığını ve bu cesur girişimi oldukça başarılı bir şekilde neticelendirdiğini düşünüyorum. Kim bilir belki bu kitap sayesinde, Peyami Safa ile birlikte ölüp giden Peyami ismi yeniden dirilir ve örneklerini görmeye başlarız.