Hz İsa’nın (a.s) doğumu ve milat. Sıfır ile başlayan bir tarih. Her yıl miladi başlangıcında yapılan bir haftalık yılbaşı kutlamaları.
Bütün bunlar “Yerde ya da gökte ilah diye adlandırılanlar varsa da, bizim için tek bir Tanrı Baba vardır. O her şeyin kaynağıdır ve biz O’nun için yaşıyoruz. Tek bir Rab var, O da İsa Mesih’tir. Her şey O’nun için ve onun aracılığıyla yaratıldı, biz de O’nun aracılığıyla yaşıyoruz.”(1. Korintliler 8. Bölüm 5-6 ) inancında olan Hristiyanlar için normal bir olay.
Hz. Muhamme’din (as) kameri takvime göre Hicri: 2 Rebi’ûl Evvel dünyaya teşrifleri. Her yıl 10 gün atmasına rağmen Miladi 20 Nisan olarak çakılı bir doğum günü tarihi. Her yıl bu zamanlar yapılan bir haftalık kutlamalar. Bütün bunlar: O Allah’tır ki, yeryüzündekilerin tümünü sizin için yarattı. (Bakara-29) De ki: “Ben de sizin gibi bir insanım.” (Kehf-110) inancında olan Müslümanlar için anormal bir vak’a.
Kitabı okuyup anlayan değil de; duvara asıp kutsayan bir milletin, aklında bir ayet, kalbinde bir zikir, davranışında bir sünnet olmayınca; “ruhbanlığın” dışarıdan gelmesini beklemek tembellik olur. Kutlu doğum haftası ile çok çalışarak onu bizzat içimizden çıkarıp, İslam âlemine yaymak icap eder.
Sahabenin düşünemediğini sonraki gelen tabiin de düşünememiş bittabi. Taki 1989 da diyanet hem düşünüp hem uygulayana kadar. (o dönemde diyanete bunu kim düşündürmüş bu da ayrı bir vak’a.)
Var olanı yaşayamayınca, yaşayacak bir şeyler icat etmek putçuluğun esaslarındandır ne de olsa. İnandığını yaşayamıyorsan, yaşayacaklarını kendin uyduracaksın. Herkes kendi putunu yapar ve tapar. Beğenmezse onu atar, başka yapar. Kutlamak ve kutsamak bizim içimizde var.
Bir de kapitalizmden öğrendiğimiz bir üstünlük yarışı vardır. Bu yarışa peygamberlerin de alet edilmesi de şart. “Dünya İsa (as.) için ve onun aracılıyla yaratılmış ise, bir üst perdeden neden 18 bin alem ve kainat, bizim peygamberimiz Hz. Muhammed as. için yaratılmış olmasın.”
Bizim peygamberimiz daha üstün diye düşünerek kutsi hadis yapılmış bir söz için; sorsanız derinlerden bir peygamber sevgisi çıkagelir. Seviyorsak sonuna kadar yüceltmek lazım gelir. Bizde sevginin normali yoktur zaten. Hepten melankolik.
Tutturmuşlar bir sevgidir gidiyor. Halbuki her bir peygamberine ayrı ayrı üstünlük veren Allah “o size ne emrettiyse onu alın neyden nehiy etti ise ondan sakının” (Haşr,7) ve “Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bilmezler.”(Sebe,28) buyurarak, O’nu nasıl sevmemiz gerektiğini değil; O’na nasıl uymamız gerektiğini belirtmiş iken.
Yok ille de seveceksen onun hayatını, hayatın yaparak yaşa ki, sevdiğini bilelim.
Ne kuran var akılda ne sünnet var tavırda, elinde bir tespih, diline dolaşmış birkaç kelime, sadece yaygara. Öyle kuru sıkı yılda bir hafta “canım yoluna feda olsun ya Muhammed” demekle, etrafa ve eşrafa kopyala yapıştır mesajlarla göndermekle, sevgili olunmuyor ne yazık ki!
Bir de gül dağıtanlar var “gül peygamber” diye. O da apayrı bir vak’a. Sadece gül deseler bir nebze; bir de “güllerin efendisi” yaptılar, “insanlığa rahmet olarak gelen peygamberi” (Enbiya 107). (Haşa!) O’da oldu güllerin peygamberi. Akıldan, iz’andan yoksun olunca insan, adalet yerini zulme bırakır; olur her yer zindan.
“Adalet bir şeyi yerine koymak, zulüm ise bir şeyi yerinden etmektir” Lügat-ı fasılda. Peygamberin peygamberliğini başka amaçlara yamarsan, hem peygamberi hem peygamberliği yerinden etmekle kalmaz, tüm âleme de zulmetmiş olursun.
Ne diyelim gülü seven dikenine katlanır! Demişler. Zaten işimiz hep mişlerle… mışlarla…
resim kaynak:http://blog.milliyet.com.tr/kutlu-dogum-haftasi-nda-gul-kokulu-resul-3-/Blog/?BlogNo=456722