Yaşam hakikat arayışında bir yol. Hakikate giden bu yol dikenli. Sebat, sabır ve sonsuz sevgi o yolun mühim taşları. Yaşam şu soruların çıkmazı aynı zamanda: Amaç hakikate varmak mı? Hakikat olmak mı? Ya da hakikatin yolunda kalmak mı?
Griler savaşındayız. Keskin çizgilerle belirlenmiş siyah ve beyaz hepimizin ortak kabulleri. Bu griler, zihnimizde ve fıtratımızda bir rol biçemediğimiz, fakat gerçek hayatta önemsiz, figüran olması gereken başroller.
Bu yolun yolcusu insanlar olarak ortak acılara ve sevinçlere sahibiz, çünkü aynı tohumun mahsulü, aynı ruhun zerreleriyiz.
Evrene kıyasen hayli minik kutucuklarda yaşayan fakat aleme başkaldıran bir takım cürretkarlarız.
Kolay elde ettiğimiz hiçbir şeyin değeri yok. Zorlanmadığımız hiçbir şey bizim olmuyor. ”Senin gülünü diğerlerinden daha önemli kılan şey, ona ayırdığın vakittir.” diyor Küçük Prens. Vakit aslında yaşadığın an. Sonrası yok ve gülü değerli kılan ona şimdini vermen. Bense ciltler yazılası bu fikir için aciz kalıyorum.
…
Andrey Tarkovski, bir röportajında kendi yolunun amacı hakkında bizi aydınlatıyor ve hakikat arayışı, yaşamın anlamı, yolda olamanın mahiyetini kendince anlatıyor. Kaç milyar insan varsa ve bir o kadarı da göçüp gitmişse o sayıca yol var, belki bazıları kesişiyordur.
“Sanat yaratma kapasitesidir. Yaratıcının aynadaki yansısıdır. Biz sanatçılar bu jesti tekrarlamaktan, taklit etmekten başka bir şey yapmıyoruz. Sanat, yaratana benzediğimiz belirli bir andır. Bu yüzden yaratandan bağımsız bir sanata asla inanmadım. Tanrısız bir sanata inanmıyorum. Sanatın anlamı yakarmadır. Bu benim yakarışım. Eğer bu dua, bu yakarış, benim filmlerim insanları Tanrı’ya yöneltebilirse ne mutlu bana. Yaşamım esas anlamını bulacak: Hizmet etmek. Ama bunu asla başkalarına empoze etmeye kalkışmayacağım. Hizmet etmek fethetmek demek değildir.”
Evrene kıyasen hayli minik kutucuklarda yaşayan fakat aleme başkaldıran bir takım cürretkarlarız demiştim. Andrey Tarkovski, ”Nostalghia” isimli filminde bizlere cürretkarı oynayan bir delinin haykırışıyla haykırıyor ki bu fazlasıyla anlamlı.
“Hem aklımda hem de bedenimde aynı anda ayrılamam.
Bu yüzden tek kişi olamıyorum.
Kendimi aynı anda sayısız şey olarak hissedebiliyorum.
Fazla büyük usta kalmadı.
Zamanımızın gerçek kötülüğü budur.
Kalbin yolları gölgelerle kaplanmış.
İnsanoğlu dinle!
Yararsız görünen seslere kulak vermeliyiz.
Okul duvarları,asfalt ve refah reklamlarının uzun kanalizasyon boruları ile dolu beyinlere böceklerin vızıltısı girmeli.
Her birimizin gözlerini ve kulaklarını büyük bir rüyanın başlangıcı olan şeylerle doldurmalıyız.
Birisi piramitleri yapacağımızı haykırmalı. Yapmamamızın bir önemi yok.
O isteği beslemeliyiz, ve ruhun köşelerini esnetmeliyiz sınırsız bir çarşaf gibi.
Dünyanın ilerlemesiniz istiyorsanız el ele vermeliyiz.
Sözüm ona sağlıklıları sözüm ona hastalarla karıştırmalıyız.
Siz sağlıklı olanlar!
Sağlığınız ne anlama gelir. İnsanoğlunun bütün gözleri, içine daldığımız çukura bakıyor.
Özgürlük faydasızdır,eğer gözlerimizin içine bakmaya yemeye,içmeye ve bizimle yatmaya cesaretiniz yoksa! Dünyayı yıkıntının eşiğine getirenler sözüm ona sağlıklı olanlardır.
İnsanoğlu dinle!
Senin içinde su, ateş ve sonra kül ve külün içindeki kemikler ve küller.
Kemikler ve küller!
Gerçekliğin içinde veya hayalimde değilken ben neredeyim?
İşte yeni anlaşmam: Geceleri güneşli olmalı ve ağustosta karlı.
Büyük şeyler sona erer, küçük şeyler baki kalır.
Toplum böylesine parçalanmaktansa yeniden bir araya gelmeli.
Sadece doğaya bak ve hayatın ne kadar basit olduğunu göreceksin.
Bir zamanlar olduğumuz yere dönmeliyiz yanlış tarafa döndüğün noktaya.
Hayatın ana temellerine geri dönmeliyiz suları kirletmeden.
Deli bir adam size kendinizden utanmanızı söylüyorsa ne biçim bir dünyadır burası!
Şimdi müzik.
Anne! Başının etrafında dolaşan ve sen güldükçe berraklaşan o hafif şey havaymış.
Müzik işe yaramıyor.”
Görselin Kaynağı: https://pixabay.com/tr/sokak-yol-d%C3%BCz-ufuk-sonsuz-seyahat-381227/