1
Buradan önce ne vardı? Geçmişimde nasıl bir yalnızlık ya da aşk sandığım enkaz vardı. Beni enkaza sürükleyen etkenler gerekli miydi? Enkaz altı çok karanlıktı ve aralık yoktu. Zifiri idi. Kalıcı idi. Koşar idi. Enkaz altında kaldığım doğruydu. Ama gerek var mıydı oradan çıkarılıp, üzerimin, başımın silkelenmesine…
Beni orada mutsuz gördü. Çıkardı, sırtına koydu. Taşıdı bir müddet. Yol, dağ, bayır demeden taşıdı. Onun sırtındayken otostop çekti,huysuzluk çekti, benzinlikte çişini yaptı, işaret parmağında hep o aynı sigara vardı. Gökyüzü yoktu. Evren sonsuzdu. Dünyanın içi boş, ekvatora yakın imparatorluklar yıkılmış, dünya kendi çapında sakince dönüyordu. Kimseler kendine meşgale arıyor, kimileri telefonlarla edebiyatı kurtarıyordu. İnsanlar başıboş gezip gezip ölüyorlardı. Cenazeler kimsesiz artık salalar yalnız başına dinleniyordu. Burada herhangi bir sosyal mesaj yoktur. Gökyüzü yoktu. Bazen onu görür gibi oluyordum. Tanrı diyordum. Beni izliyor. Ama sadece o küçük beynimle bu kadının kolları arasında Tanrıyı merak ediyordum. Oysa onun henüz yüzünü bile görmemiştim. Sahilden kimse geçmiyordu. Sakindi buralar… Ayrılığın eşiğinde söylenen o aptal cümleler kadar sakindi buralar… Sırtından indirdi. Sırtımı soğuk ve fazlaca sivri bir kayalığa dayadı. Canım uyardı. Gene işaret parmağında ki o aynı sigara… Dumanı yüzüme üfledi. Biraz dinlenelim dedi. Yorgun gözüküyordu. Saçları birbirine girmiş, nefes alış-verişi normal değildi. Üzeri ve öteki birbirine karışmıştı. Gözleri uzağa bakıyor, bir yudum bira için bütün kadınlığını verebilirdi belki de… Beni burada bırakıp biraz etrafa bakmaya gitti. Başka bir benzinlik daha… Bazen gökyüzüne bakmak içimi ferahlatırdı. Ama şimdi nereye baksam… Enkaz altındayken bir adam vardı. Yanı başıma otururdu. Sahi kimdi o adam?
Enkazdan önce kalabalık üzerime basıyordu. Bütün benliğimi abluka altına alıyordu. Sesim çıkmıyor ve direnmek için kendimi herhangi bir tabelanın altında buluyordum. Böylelikle hem insandan hem yağmurdan korunuyordum. İnsanlar birbirini anlamamak için çok zekiler. Kavga için hiçbir sebep yokken bu kan şelalesi nereden akıyor? Meclisin birbirlerine kin beslemeleri, devletin hunharca kurallar bütünü ile insanlığı parmak ucunda yürütmesi, herkesin birbirini aptal bulması ve yapılan onca suçlara rağmen insanların rahat rahat yaşaması ve bomba sesleri, girip çıkan kan sesleri, parçalanan cesetler şan dersinde çıkarılan doğru ton gibi… Kimse detone olduğunu fark etmiyor ve yüksek sesle söylenmeye devam ediliyor. Burada herhangi bir siyasi mesaj yoktur.
İnsanlar görüldüğü üzere çok mutlular.
Benzinlikten birkaç bir şey almıştı. Yanıma çöktü. Kafamı kaldırıp ona bakmamı söyledi. Kirli bir yüzü vardı. Saçları küt küt atıyor, elmacık kemikleri bütün güzelliğin önüne geçiyordu. Ondan gözlerimi kaçırıyordum ama izin vermiyordu. Elleri güçlüydü. Tırnakları kirli, avuç içleri karanlık, bilekleri iplerle tutulmuştu. Kan toplamıştı sağ gözü. Sanki yumruk yemiş gibiydi. Biraz sarhoş, biraz tuhaf, biraz da çekici idi. Bütün kelimeleri sendeliyor, bana doğru koşmak için çok uğraşıyorlardı ama bir yere çarpıp ölüyor ve dedikleri anlaşılmıyordu. Sonra kafasını ve bütün kelimelerini toplayıp ‘kalkabilir misin’ dedi. Ben enkazdayken bir kedi vardı. Sahi o kedi miydi?
Resim Kaynak
http://www.leblebitozu.com/wp-content/uploads/2015/08/joan-miro.jpg