Arayış içinde olmak, insanın doğasında var olan tabii bir anlayıştan ileri gelir. Her konuda ve her konumda böyle bir durumun vuku bulması, yaşamın gerekli şartlarındandır. Arayış, gerekli yerlerde ve durumda ümit var bir şekilde yapıldığı gibi, manasız ve anlamsız olarak bazı absürt şekillerde de vuku bulmaktadır.
Günümüzdeki lider arayışı da bunlardan biridir. Aslında bir lider arayışından ziyade kurtarıcı anlayışı desek daha doğru olur. Çünkü liderini kendin çıkarır ve onu desteklersin. Bu durumda bir yerde kaderini kendin çizersin. Fakat kurtarıcı beklentisi içinde hiçbir şey yapmadan, her şeyin yoluna girmesini biçare beklemek, asla sonuca ulaşmayacak, âcizane bir durumdan ibaret kalır.
Ama sanılmasın ki, sadece bugüne özgü bir durum. Her dönemde olduğu gibi, her devir ve yüzyılda hep bu arayış insanları meşgul etmiştir. Önceleri Eski Yunan’daki tanrı savaşları ile başlamış ve onların temsilcisi insanlar ile monarşi olmuş, devamında soylu ailelerle ve burjuvazi ile oligarşiye dönüşmüş olan lider arayışından doğan diktatörlüklerdeki nafile sonuçlar, mehdi ve Mesih inancı ile kurtarıcı inancına dönüşerek daha da içinden çıkılmaz bir durumda devam ederek günümüze gelmiştir.
Dahası kendini kurtarıcı gören bir takım devletler, dünyayı kurtarma peşinde koşarken; ilerde dünyada kurtarılacak bir şey kalmayacak olması, daha da vahim bir sonucun ipuçlarını vermekte iken; asıl kurtulmamız gerekenlerin, kurtarıcıların ta kendileri olduğunu görmeyen bazıları da, hâlâ gökten bir kurtarıcının inmesini beklemektedir.
Dünyanın çeşitli yerlerinde bunları ve benzerlerini görmek mümkündür. İran’dan Hindistan’a; Zerdüşlük’ten Ehli Sünnet’e; Yahudilik’ten Hiristiyanlığa ve oradan da Müslümanlığa… hangi zamanda olursa olsun, kurtarıcının özellikleri ve isimleri, bulundukları kültür, din ve coğrafyaya farklı olsa da, insan her yerde aynı; mantalite her zaman aynı.
Bu arada zaten dünyada her toplum aynı çağı yaşamaması, bir yerde hala orta çağ yaşanırken, bir yerde uzay çağının sonunun gelmekte olması, aynı dünyada farklı dünyaları yaşamanın bir sonucu olsa da, sonu olmayan arayışlar ve ulaşılamayacak hedefler, her zaman insanı cezp etmiştir.
Fakat şu iki gerçek dikkat çekicidir. Birincisi, nerede ya da ne zaman olursa olsun, insanlarının çoğunluğunun anlayışının hep aynı ve hiç değişmiyor olması. İkincisi ise, Dünyanın döndüğünü söyleyen herkes için, en başa dönüleceğinin ve her şeye baştan başlanacağının garantisinin olmaması.
Ve bir gün kurtulacaksak, bu bir kurtarıcı geldiğinde değil; mevcut kurtarıcılardan kurtulduğumuzda olacaktır inancındayım. Belki de kimse kötülük yapmadığında iyilik yapmaya gerek kalmayacak, yapılmaması gerekenleri yapmadığımızda, yapılaması gerekenler zaten yapılmış olacak ve arayışlar yön değiştirecektir.
Aşağıdaki kısa anekdot ile anlatamadıklarımın daha iyi anlaşılacağına inanıyorum.
Bir ülkede dört kişi yaşıyormuş…
Bunların adları da, Herkes, Birisi, Herhangi Biri ve Hiç Kimse imiş…
Bir gün yapılması gereken çok önemli bir iş ortaya çıkmış…
Herkes, Birisi’nin bu işi yapacağından eminmiş.
Gerçi işi, Herhangi Biri de yapabilirmiş ama, Hiç Kimse yapmamış.
Birisi bu durumda çok kızmış. Çünkü iş, Herkes’in işiymiş.
Herkes, Herhangi Biri’nin bu işi yapabileceğini düşünüyormuş.
Ama, Hiç Kimse, Herkes’in yapamayacağının farkında değilmiş.
Sonunda, Herhangi Biri’nin yapabileceği bir işi, Hiç Kimse yapmadığı için, Herkes, Birisini suçlamış ve bir kurtarıcı arayışı başlamış.
O gün bu gün hala “birini” bulalım derken bir on olmuş yüz olmuş fazlası varmış eksiği yokmuş. Ama arayışın sonucunun başladıkları noktada bulunduğunu keşfetmeleri için daha çooook aramaları gerekiyormuş.