Doğum günü

Doğduğun gün, hayata gözlerini açtığın gün, var olduğun gün. Ağlayarak geldiğin ve ağlayarak uğurlanacağın hayatın kapısından, girdiğin gün…

Bugün benim için önemli bir gün. Bugün benim doğduğum gün, doğum günüm. Yeni bir yaşa, yeni başlangıçlara girdiğim gün. Yaşımı sorarsanız eğer, saklamanın bir gereği yok. Otuz sekiz yaşıma girdim. Koskoca otuz sekiz yıl geride kaldı. İyisiyle, kötüsüyle, doğrusuyla ve yanlışıyla. Ailem, dostlarım, arkadaşlarım ve sevdiklerimle…

Şöyle ardıma dönüp bakıyorum da, ne çabuk geçti bunca yıl. Neler sığdırabildim bu zaman içinde? Bu kadar yıl, nasıl yaşadım? Neler yaptım? Nereden geldim, bu yolculuk nereye? Hangi hayatların kapısını çalıp, misafir oldum? Hangi hayatlar kapımı çaldı, ağırladım onları? Bunun gibi yüzlerce soruya gebe aslında bugün.

Üstelik yaşım otuz beş hiç değil. Dante gibi yolun yarısında da değilim. Şiirdeki gibi karamsar ise olmadım hiç. Zamanla değişse de insan, ruhu hep aynı kalır. Şakaklara kar yağmış olsa da, kışın sonu bahar değil midir?

Yıllar geçtikçe daha bir olgunlaşırım sanki. Giden her yıl, gelecek yeni yıllara nasıl katlanmam gerektiğini öğretir. Doğum günüm benim bugün…

Ne çok anlam ifade ediyor aslında insanın doğduğu gün. Hayattaki en önemli iki günden birisi. Ömür, iki yarımdan oluşuyorsa, neredeyse ilk yarıyı tamamlamış oluyorum. Önemli olan ise, nasıl tamamlamış olmamdır. Tıpkı Necip Fazıl’ın “Ömrün ilk yarısı; ikinci yarısını beklemekle, ikinci yarısı da; ilk yarının hasretiyle geçer” dediği gibi…

İlk yarıya hasret duymamak için, dolu dolu yaşamalı insan. Doğum ve ölüm arasındaki zamana ne çok şey sığdırıyoruz. Sevgi, aşk ve umut etmenin yanı sıra, hasret, acı ve umutsuzluklar da var. Yaşayabilmek ya da hayatta kalabilmenin mücadelesi var. Gözyaşı ve kahkaha dolu anlar var. Savaş var mesela, barış ise bir umut. En önemlisi aile, dost ve arkadaşlıklar var. Bütün bunlar her yaşında biraz daha olgunlaşmana sebep aslında.

Bugün doğum günüm benim. Ben doğduğum günün heyecanını yaşarken, bugün mutsuz olan binlerce insan var oysa. Kimilerine göre doğum günü, hasretin bittiği gündür. Doğum günü, bir annenin çocuğunu kucağına aldığı gündür. Baba olduğun gündür veya doğduğun gün. Kimilerinin doğum günü ise, sevdiğinin elini tuttuğu gündür.

Bir mülteci için doğum günü, ülkesinde savaşın bittiği, yurduna döndüğü gündür. Hasta için doğduğu gün, iyileştiği gündür. Borçlu için doğum günü, borcunun bittiği gündür. Seven için, sevdiğinin geldiği gündür. Ölen birinin doğum günü ise, Rabbine kavuştuğu gündür.

İşte bu farklılıklar arasında benim için doğum günü ise, mutlu olduğum ve etrafımdakileri mutlu edebildiğim her gündür…

Bir insan bu şekilde hergün doğabilir bence. Önemli olan, insanlığa faydamızın dokunmasıdır. Zalimin zulmüne “dur” dediğimiz gün doğdumuz gündür. İnsanın doğum günü, etrafındakilere fayda verdiği, çaresizlere umut olduğu her gündür. Düşünüyor ve o hâlde var isek, varlığımızı en iyi şekilde değerlendirebildiğimiz gündür.

İşte benim doğum günüm bugün, sevdiklerimle bir arada. Neyle mutlu olur insan böyle bir günde? Tıpkı fotoğraftaki gibi minicik eller ile yollanan kalpler ile, ta uzaklardan gönderilen selam ile. Belki basit ama değeri kocaman olan  mesajlar ile. Yeni umutlar peşinde, yarın yeniden doğabilmek ümidiyle…

Peki ya siz? Sizin doğum gününüz hangi gün?

 

 

Fotoğraf: Merve Yeşilgül/ Uzuntepe Köyü öğrencileri

 

Son Yazılar

30 Ekim 1978 doğumlu, her şeyden önce kul, sonra evlat, eş ve anne olma çabasında...Yazmak ona iyi geliyor.