Kadın olmak…
Kız doğuran annelerin başlarının önde olmasıydı ‘’kadın olmak’’. Ta ki bilim, çocuğun cinsiyetini belirleyen kromozomları erkeğin verdiğini keşfedene dek.
Erkek çocuk doğurduğunda başının göğe ermesiydi, altına, akçeye boğulmaktı ‘’kadın olmak’’.
Kız kardeşini ağabeyinin ezmesine sessiz kalmaktı ve ‘’o senin ağabeyin’’ demekti ‘’ kadın olmak’’. Ve bunu ne yazık ki yine eşinden eziyet gören kadınların yapıyor olması ironisi eşliğinde.
Oğlu sünnet olurken dosta düşmana ‘’benim oğlum erkek oldu’’ diye düğünler yaparken kızı adet gördüğünde utancından ne yapacağını bilmemekti ‘’kadın olmak’’. Oysa bir kızın hayatının dönüm noktası olan bu gün de bir sünnet töreni gibi olmasa da kutlanabilmeliydi ailede.
Oğlan çocuğunun ilk kerhane deneyiminin organizatörlüğünü bizzat baba büyük bir gururla arkadaşları vasıtasıyla yaparken, kızının kanlı gerdek çarşafını beklemek ve geldiğinde ‘’çok şükür’’ demekti ‘’kadın olmak’’.
Oğluna ‘’git oğlum, gez oğlum, tamam oğlum’’ derken, kızına ‘’otur oturduğun yerde sen eksik eteksin, adını çıkarırlar’’ demekti ‘’kadın olmak’’.
Bunlar, çocuklar büyüyene dek annelerinin onlara karşı olan tutumlarıyla ilgili söylemleriydi. İstediğimiz kadar bu söylemleri örnekleyebiliriz ama genel anlamda yaklaşım budur saptamasına dayanaktı bunlar.
Gelelim kadının yani annenin durumuna:
Kocasından önce kalkıp o işe gitmeden onun kahvaltısını hazırlamak ve uğurlamaktı ‘’kadın olmak’’.
Çalışan kadınsa şayet, kahvaltıyı hazırlamak, bu arada kendini hazırlamak ve tüm bunları yaparken çocukları ve eşini hazırlamak ve onların hazırlanmasına yardımcı olmak ve belki de eşinden işe giderken ‘’sağ ol hayatım ellerine sağlık’’ kelamını duymak yerine ‘’hadi bana müsaade‘’ ya da soğuk bir ‘’görüşürüz’’ diyerek eşinin evden çıkmasını izlemekti ‘’kadın olmak’’.
Ve gün boyunca ev işleriyle uğraşmak, çocukların okuldan dönmelerinden önce yemeği hazırlamak, akşam eşinin işten dönme saatini bekleyene dek onun yemeğini hazır etmek, çocukların dağıttığı evi toplamak ve nihayet akşam kapı çalındığında, eşine o kapıyı yorgun bir bedenle açıyor olsa dahi ‘’hoş geldin hayatım’’ diyebilmekti ‘’kadın olmak’’.
Akşam yemeği akabinde eşin kahvesini ya da çocukların sevdiği abur cuburu hazır ederek onlarla birlikte paylaşılacak aile huzurundan payına düşeni almak için çırpınmaktı ‘’kadın olmak’’.
Akşama değin çalışmış ve yorgun bir koca, yine akşama değin ev işleriyle haşır neşir olmuş bir kadın ve anne ya da akşama kadar iş yerinde çalışmış ve bitap düşmüş bir annenin ve kadının yorgunluğunu ailesiyle atabilmek uğruna yeni yorgunlukları sorun etmemekti ‘’kadın olmak’’.
Ve gece öncesi eşiyle bir balkon muhabbeti ya da çay eşliğinde bir sohbet beklerken onun yorgun olduğunu hissetmesi üzerine bundan da feragat etmekti ‘’kadın olmak’’.
Gece olup da yatağa yattıklarında eşiyle oynaşmak isterken onun sırtını dönüp uyumaya çalışmasına sessiz kalmaktı ‘’kadın olmak’’.
Ya da eşinin cinsel dürtülerinin tavan yaptığında o buna hazır olmasa bile sırf onun tatmini için rolünü oynamak ve onu tatmin etmekti ‘’kadın olmak’’.
Eşiyle bir şeyleri paylaşmak adına hafta sonlarını dört gözle beklerken, eşinin erkek arkadaşlarıyla ondan habersiz program yaptığını öğrendiğinde hapis hayatının o hafta sonu da devam edeceğine sessiz kalmaktı ‘’kadın olmak’’.
Ya da gidilen alkollü bir mekanda gereğinden fazla alkol alıp kendini ve eşini küçük düşürmesinin farkında olamayacak kadar sarhoş olduğunda bile, onun koluna girip oradan yine de olabildiğince düzgün çıkmayı sağlamaktı ‘’kadın olmak’’.
Yaptığı onca şeyin karşılığında bir teşekkür beklerken, ‘’bu ne lan, böyle mi yapılır bu’’ gibi hak etmediği şeyler duyacağını hesaba katarak tüm bunları yapmaya devam etmekti ‘’kadın olmak’’.
Gece için planlar düşünürken, akşam eşinin eve geldiğinde ayakta duramayacak halde sarhoş olduğunu, buram buram sarımsak kokan ağzıyla onu öpmeye çalışmasına karısı olması hasebiyle midesi kaldırmasa da sessiz kalmaktı ‘’kadın olmak’’.
Sevişirken ereksiyona ulaşamadığı için altın vuruşunu yapamayan kocanın ‘’sen ne biçim kadınsın be, beni tahrik edemiyorsun’’ diyerek kendi aczini kadına yaftalamasına sessiz kalmaktı ‘’kadın olmak’’.
Kendisi dışarıda arkadaşlarıyla ailesinin rızkını yerken, eşi pazar parası istediğinde ‘’daha geçen verdim, ne yaptın?’’ denilmesine açıklık getirmek için hesap vermekti ‘’kadın olmak’’.
Bu örnekleri daha ne kadar çoğaltabileceğimi siz de biliyorsunuz ve buraya kadar betimlemeye çalıştığım bu durumlar genel anlamda kadının mağduriyeti üzerine kuruluydu. Peki, mağdur olan sadece kadın mıydı, üzerine düşeni yaptığı halde hak ettiği saygı ve sevgiyi görmeyen, biyolojik baba ve biyolojik koca olarak görülen, finansörlükten öte gidemeyen erkekler de yok muydu, bu da madalyonun diğer yüzüydü. Tabii ki vardı. Ya da baba ve eş olarak üzerine düşeni yapmak adına kendini paralayan, ailesini ite köpeğe muhtaç etmemek için gününü gecesine katan, ailesi için hep en güzelini isteyen er kişiler de yok muydu? Tabii ki onlar da vardı. Ve üzerine düşeni fazlasıyla yaptığı halde karısının bitmek tükenmek bilmeyen istekleri karşısında ne yapacağını bilemez duruma düşürülen ve darphane olarak görülmenin ötesine geçemeyen erkekler de yok muydu? Onlar da vardı tabii ki. Ve bu konuyu da önümüzdeki günlerde ayrıca kaleme alacağım. Ama tüm bunlara rağmen karı koca üzerine düşenleri layıkıyla yerine getiren ve birbirini deliler gibi seven ve sayan eşler de yok muydu? Onlar da vardı. Ama bizim asıl hedef kitlemiz çoğunlukta olan ve kadını mağdur eden erkeklerdi çünkü bu erkekler sayıları hiç de küçümsenmeyecek orandaydı ve boşanma sayısının her geçen gün katlanarak artmasında büyük pay sahibiydiler. Ve burada anlatmaya çalıştığım kadınlar ise üzerlerine düşen annelik ve kadınlık görevlerini yerine getirmek adına hiçbir fedakarlıktan kaçmayan kadınlardı. Ve dikkat ettiyseniz kadın ve erkeğin nette geçirdikleri zamanlarla, bu zamanlarda neler yaptıklarıyla ve ya yapılmasına izin verdikleriyle, ailesine ayırması gereken zamanları sanal ortamdaki hiç tanımadığı insanlara nasıl feda edebildikleriyle ve tüm bunların aile hayatlarını nasıl etkilediğini bu konunun dışında tutuyorum çünkü ilerleyen günlerde bu konuyu da sizlerin okumasına sunacağım.
Bugünkü yazımda evli ve mağduriyet yaşayan kadınların maruz kaldıklarını, beklentilerini, fedakarlıklarını anlatmaya çalıştım. Oysa evli olmadıkları halde ister bekar ister ayrılmış olsun, bu ve buna benzer durumları hatta daha kötülerini yaşayan kadınlarımız da var. Bu konuyu da ilerleyen günlerde sizlerle paylaşacağım.
Velhasıl kelam, ‘’kadın olmak’’ zor, hem de çok zor.
Bazen diyorum ki, Tanrı eğer kadınları yaratmamış olsaydı, bunca olumsuzluğa rağmen sizler olmadan nasıl ayakta kalabilirdik ki?
Siz şiir olmasaydınız, şairler neyi yazardı ki?
Siz aşk olmasaydınız, biz nasıl maşuk olabilirdik ki?
İyi ki varsınız!
Sevgilerim ve saygılarımla
Fotograf kaynak: http://www.meleklermekani.com/threads/uzgun-ve-yalnizlik-ceken-kadin-resimleri.147895/