Birer birer sararan yapraklarını arkamdan döküyor kaldırımdaki ağaç. Gurbette bir sonbahar havası esiyor artık. Kışı sevmesem de sonbaharı bir başka güzel buraların. Alabildiğince renkler hakim, olabildiğince sessiz sokakları. Yaza veda ediyor sanki her şey, sessizce ama rengarenk. Saatlerce izlesem, yaratılmış bu güzelliklerin sırrına ermem imkânsız. Nereye baksam resmin sahibini görüyorum. Bir şeyler anlatmak istiyor, anlamak isteyenlere, sararıp dökülen yaprakları ile…
Hiç dikkatinizi çektimi bilmem ama ölümler sonbahar ve kış aylarında artıyor sanki. İnsan ömrü de yazı yaşar. Yeşerir, cıvıl cıvıl geçer bütün bir yaz. Sonra sonbahar gelir, yeşeren o yapraklar teker teker sararır, tıpkı ömrümüz gibi. Ardından zamanı gelen dökülüverir. Ait olduğu yere döner, yani toprağa. Bu dünya her yaz yeşeren kocaman bir ağaç gibi. Dalları yaprakları insanları temsil ediyor. Her sonbaharda gidenlerin yerini yazın gelmesiyle tekrar gelenler dolduruyor, tıpkı ölenlerden sonra doğan insanoğlu gibi.
Bir başka açıdan bakınca ne çok benzer yanı var, insan ve ağacın değil mi? Her ikisi de bir candır. İkisi de nefes alır, ikisi de doğar, büyür ve ölür. Her sonbahar gelişinde haykırır, yapraklarını toprağa verirken ağaç. İnsanların ilgisini çekmek için renk değiştirir: “Bak topraktan geldik, toprağa gideceğiz” der her bir yaprağıyla. Belki de bu yüzdendir, sonbaharların sessiz ve hüzünlü geçmelerinin sebebi. Ne çok şey anlatmak istemiş, resmin sahibi. Sararıp, dökülen yaprağın sırrına erebilmek ne kadar da kolaymış oysa.
Dedim ya, bir başkadır buralarda sonbahar. Daha çok düşündürür insanı. Hayaller kurdurur, belki de göremeyeceğimiz “Yaz” için. Ama umut etmeyi, sabır ve beklemenin inceliklerini de öğretir. Alabildiğince sonbahar renkleri tefekkür etmeyi öğretir. Çoğu insan bilir, belki bu onun adı gibi sonbaharı olduğunu. Bilir ama ses etmez, şikayet etmez. Dayar sırtını bir ağaca, güç alır ondan. İnsan konuşur, ağaç dinler, dinler ve insanın sırrına dayanamaz. Ağlar gibi döküverir yapraklarını birer birer. Hissettiniz mi hiç? Ağaç ve insan en çok sonbaharda dertleşir, dost olur.
Oralarda insan ve ağaç ilişkisi nasıldır bilmem ama, burada insan, doğaya ve ağaca çok fazla önem verir. Bazen sararıp dökülen yapraklar toplanmaz sokaklardan, harika bir manzarası olur. Aralarında yürüdünüz mü? Duydunuz mu fısıltılarını? Neler anlatıyorlar, dinlediniz mi? İlkokul öğrencileri en çok sonbaharda ormana götürülür. Birer birer tanıtılır yere düşen yapraklar, toplanır hatıra köşesi için. Rehabilitasyon merkezleri genelde ormana yakın yerlerdedir. Doğanın içinde huzuru buldurmak için. İşte bunlar insan ve ağacın dostluğundan ileri gelir.
Bütün bunları niye mi yazdım? Her insanın bir gün bir sonbaharı olacak. O gün gelmeden kıymetini bilmeli etrafındakilerinin. Bu güzelliklere bakarak Yaradan’ı anmalı. Ve bilmeli insan, bu dünyada yalnız yaşamadığını, her şeyin insan üzerinde hakkının olabileceğini, doğayı da sevmesi gerektiğini. Kuru bir yaprak deyip geçmemeli, onun vermek istediği mesajı da görmeli yeri geldiğinde. Yaratılan her şey gibi ağacında merhamete ihtiyacı olduğunu kavrayabilmek gerekir.
Sonbaharın hakkını da unutmamak lazım. Ne demişti Cahit Zarifoğlu “Bir ölüm vefalı, bir de sonbahar!..”
Bu sebeple çevremize bir de böyle bakmaya ne dersiniz? Bakıp da görebilmeye. Bakan göz ile değil, gören göz ile bakmaya…
Fotoğraf: Fadime Çetinkaya