Aşk neyledi


Hadi biraz gündemi bir kenara bırakalım. Bu aralar herkesin çok ihtiyacı olan sevgiden, hoşgörüden  bahsedelim. Aşk için yanan, onu en güzel biçimde dile getiren Yunus’un aşkından başlayalım.

“Beni bende demen, bende değilim, bir ben vardır, benden içeru”

Neydi Yunus’u bu denli kendinde yok eden? Nasıl bir sevdaydı ki,  sevdikçe pişti, piştikçe yandı ve kül oldu. Aşkı bulan Yunus Emre ise, kaybedenler kimlerdi? Her sözü bir mana, bir yakarış, bir yok oluştu. Şimdi böyle aşkın deryasına dalan var mıydı? Değişen zaman mı, sevdalar mı? Allah için yanmıştı Yunus Emre. İnsan sevgisi, muhabbeti için pişmişti. Yunus’u Yunus eden hoşgörüsü ise, aşkının kapısının tokmağı olsa gerek. Her kapıyı hoşgörü ile açtı Yunus Emre. Öyle bir aşktı ki, deli divane oldu yine bitmedi. Nefsinin terbiyesini tasavvufta yaşadı. O halde tasavvuf nefsin terbiyesi idi. Bunu şöyle dile getirdi:

“Yunus sen bu dünyaya niye geldin?

Gece gündüz Hakk’ı zikretsin dilin.

Evliya uğramaz ise yolun,

Göçtü kervan kaldın dağlar başında…”

Niye gelmişti Yunus bu dünyaya? Zikredecek, kulluk edecekti Allah’a. O’nu anacaktı her daim. O’nun sevdiği kullarına bağlanacaktı, böylelikle yalnız olmayacak. İlim öğrenecek, ilim bilecek ama ilim ile kendini bulacaktı. Yunus Emre ilmini biliyordu da bizler kendimizi bilmez olduk. Acaba ilim öğrenirken neleri kaybettik? Nelerden vazgeçtik? Sevgi ile muhabbeti neye feda ettik? Oysa “İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir…” diyerek herşeyden önce “haddimizi” bilmemiz gerektiğini dile getirmişti. Ne kadar ilmin olursa olsun, kendini bilmedikten sonra ne fayda? Anlamak isteyene apaçık ifadelerle belirtmişti Yunus Emre.

Aşkın en güzel ifadelerinden biriydi O. Allah’a olan aşkını dile getirip, insan sevgisiyle yoğrulmuştu. Yaradandan ötürü sevmişti Yaratılanı. “Sevelim, sevilelim” diyerek insanlığa huzurun şifresini vermişti. Oysa hangi aşka kapılıpta sevip, sevilemedik? Alıp veremediğimiz her ne ise hala çözemedik bu sırrı. Şimdi ise bu eser kalmadı  sevgiden. Ne bu zaman Yunus’un zamanı, ne aşk Allah aşkı. Herşey karışık bu devirde. Yaradan  için değil, menfaat için seviliyor insanlar. Hoşgörüyü görene ise ne mutlu!

Oysa çıka gelse Yunus, üzerinde hiçlik hırkası. Dilinde zikir, aşkın şarkısı. Esse yeller gibi, tozsa yollar gibi, coşsa seller gibi. Görsek Onu aşk neyledi… O anlatsa biz dinlesek, biz anlatsak O dinlese, bizdeki aşkın manasına anlam verebilir miydi? Yunusu Yunus yapan değerleri görebilir miydik o zaman? Sorsa idik aşk kanda mıdır? Hem gönülde, hem canda mıdır? Güneşe mi benzer aşk? Yada aşkı olmayan gönül taşa mı benzer? Sorabilseydik Yunus’a neydi Onu Ondan alan? Görebilseydik Onu aşk neyledi..

Ne çare Yunus’u anlayamadık ise. Aşkının, sevgisinin ölümsüzlüğünü kavrayamadık ise. Onu bilmek için anlamak, anlamak için okumak gerekir. Belki bugün Yunus Emre’yi tanıma vaktidir. Yanmasakta sevme vaktidir. Pişenler yana dursun, hamlıktan başlama vaktidir. Manasına yakışır biçimde insan olma vaktidir. Şimdi selam vaktidir Yunus’a “Selam sana ey derviş Yunus!”

Seni bilenler ne mutlu. Davana gönül verenlerin her sözü aşktan gelir, aşkı için candan geçer. Gönülden gönüle, dilden dile dolaşır sözlerin. Ve selamın ulaşır dünden bugüne, söylediğin bu son sözlerinle:

“Bizi bilmeyen ne bilsin, bilenlere selam olsun…”

 

 

 

Fotoğraf kaynak: http://listekitap.com/etiket/yunus-emre/

 

 

 

 

Son Yazılar

30 Ekim 1978 doğumlu, her şeyden önce kul, sonra evlat, eş ve anne olma çabasında...Yazmak ona iyi geliyor.