Artık Tarım Ülkesi Değiliz!

Gümrük duvarları sıfırlandı

Tam emin değilim. 2015 veya 2014 yıllarından birindeydi. Gündemin en yoğun olduğu bir haftada araya sıkıştırdılar yine. Ve sadece bir yerde okuyabildim bu haberi. Emin olmak için, resmi gazeteye de bakmıştım. Zaten çok önemli ve hoşa gitmeyen bir haberse öyle zamanlarda kimseye çaktırmadan geçirirler. ‘’Gümrük duvarları sıfırlandı’’ diye geçiyordu haber. O zamanda bile sadece bir yerde geçen haberi şimdi arayıp da bulamamam normaldir diye düşünüyorum. Resmi gazetede de bulmak neredeyse imkansız, çünkü net tarihi bilmiyorum. ‘’Okumayın boş verin, biz gerekeni yapıyoruz zaten’’ diye düşünen ve buna göre düzenlenen ülke dokümanlarımız var.

Net olmayan referansı verdiğimize göre ‘’bakalım doğurumudur?’’ diye analiz edelim bu durumu. Belki de cevabını kendimiz bulabiliriz. O zaman ‘’hala tarım ülkesiyiz’’ veyahut ‘’sanayi ülkesiyiz ve ülkemiz çok güzel’’ diye beni çürütmüş de olursunuz.

Eğer doğruysa şöyle vuku bulur bu durum: Ahlat (Xêlat) Patatesi dururken, Almanya’daki patates ucuz ise ülkemizde satarlar. Senin insanın da aç kalır, çocuğunu okutamaz, mutlu bir hayatı olamaz. İnsanın aç kaldığı için, senin ürettiğin şeyi de alamaz. Bu sefer de sen aç kalırsın. Eğer patatesin varsa, veya yok ama iklim şartların yetiştirmeye uygunsa gümrük duvarları olmalıdır.

Eğer sanayi ülkesi olamıyorsak tarım ülkesi olmalıyız. Tarım ve hayvancılık ile geçinen insanlarımız aç kalırken, hayvancılığı ve tarımı bu nedenle bırakmış veya bırakacak duruma gelmişken bizler Avrupa’dan ürün alacağız ve gümrük duvarı olmayacak öyle mi? Hangi dahi bunu yapmışsa gerçekten anlamak isterim. Fransa’ya verilen Kapitülasyonlara ne kadar da benziyor değil mi? Balta Limanı ve Hünkar İskelesi anlaşmasına da benzemiyor değil ya hani.

Tarım Ülkesi

Bir ülkenin tarım ülkesi olabilmesi için kendi iç üretiminin tüketimini karşılaması ve dışarıya ihracat (dışarıya satım) yapması gerekmektedir. Eğer ülke, tarımsal ürün ihtiyaçlarını ithalat (dışarıdan alım) ile karşılıyorsa artık tarım ülkesi değildir anlamına gelir.

Okuldayken ilk okuduğumda ben de anlayamıyordum böyle cümleleri. Bir de şu açıdan söyleyeyim: Fazla ekmeğinizi komşunuza verirseniz ihracat olur, gidip komşudan ekmek isterseniz ithalat olur. ‘’Ekmeğiniz varsa, komşudan da ekmek almayın. Eğer alıyorsanız da öyle ‘coll’ falan takılmayın’’ demek istiyor kısaca. Velhasıl biz ‘cool’ takılmaya çalışan bir ülkeyiz. Ne tarım ülkesiyiz ne de sanayi ülkesi. Ama insanımıza ‘’biz çok güçlü bir ülkeyiz’’ söylemiyle ballı parmağı tattırmayı da seviyoruz.

Bazılarımız ‘’iyi de, bizde yetişmeyen ürünler var onları almak zorundayız’’diyor olabilirler. Tabi eskiden de muz alırdık şimdi de muz alıyoruz. Çünkü muz üretimimiz (Mersin Anamur) tüketimimizi karşılamıyor ve bu normal bir durumdur. Çünkü iklim koşullarımız buna elvermiyor. Fakat eğer buğdayı, zeytini, eti, fındığı dışarıdan alıyorsak biz tarım ülkesi değiliz. Peki, bunları dışarıdan alıyor muyuz? Evet, alıyoruz. Dedelerimiz ”çiftçilikten artık para gelmiyor” diye şehirlere göç ederken, yöneticilerimiz Güney Amerika kıtasından et alımı için sürekli Angus sığırlar alıyorlar. Rusya ve Çin’den buğday, mısır alıyoruz. Fındıklarımızı da Bitter çikolatadan yedik mi tamamdır bu mesele…

Avrupa Birliği (AB)

Türkiye’nin AB (Avrupa Birliği) konusu, tarih sevmeyenler için çok sıkıcı bir geçmişe sahip. O yüzden kıssadan hisse önemli üç dönüm noktasını ele alarak size neden artık tarım ülkesi olmadığımızı anlatmaya çalışacağım.

Türkiye 1999 Helsinki zirvesi ile AB üyeliği aday konumuna geldi. Yani önceden aday adayı iken şimdi aday oldu. Milletvekilli ya da muhtar aday adayı gibi düşünün bunu.  2005 yılında ise tam üyelik müzakerelerine başlandı. Yani oy verirlerse artık muhtar olabiliriz. Ama hala muhtar olamadık ve muhtarlık görevini bedavaya yapıyoruz. Tarım ülkesi değiliz konusu Helsinki zirvesiyle başladı 2005 yılı ile tırmanışa geçti ve sonuç el yakan pazar fiyatları.

Yine tekrarlıyorum, bizler bir iki lira daha eksik ödemek için pazara akşam giden ülkenin çocuklarıyız…

Tamam, artık sıkıcı kısımları geçtik. Bu sadece yüzde biriydi.  Büyük ihtimalle de bu tarihlerin hiç biri aklınızda kalmayacak. Ama şimdi bu anlatacaklarıma hak vereceksinizdir ve aklınızda kalacaktır diye düşünüyorum.  O zaman,  benim de çok sevdiğim ve sıkıcı olmayan, biraz da anlamaya odaklı analiz-sentez kısmına gelebiliriz.

Eski Durum Ve Organik Tarım

Eskiden (Milenyum’dan önce)  yağ, şeker, tuz, un yoktu. Ama sebzeyi, meyveyi hem organik olanından alıyor hem de ucuza alıyorduk.  Organik denen bir şey de yoktu aslında, çünkü her şey organikti. Bu organik konusu da uzun bir meseledir. Ester Boserup’dan tutun Hibrit tohuma kadar gider bu. O yüzden hiç girmeyelim. Şu anda ise markete gittiğimizde organik domates alacağımız zaman iki katı fazla para ödememiz gerekmektedir. Zannederiz ki bu bir ayrıcalıktır ve bizler de o ayrıcalıktan yararlanıyoruz… Ama aslında aldığımız ürün sabitken, bizim ona yüklediğimiz anlamı değiştirerek başarılı oluyorlar. Ve bizler de, sanki ayrıcalıklı bir ürün alıyormuşuz gibi gereken parayı ödüyoruz. Yani ‘’oğlum gelirken iki kilo organik domates al‘’ demek işte bu dediğim şey.

Bu arada yağ, şeker, tuz, un gibi ürünlerde ‘’eskiden tarım ülkesi konumunda isek neden bunlar bunun dışında kalıyor’’ diye aklınıza bir soru gelirse onu da anlatmaya çalışayım. Bu ürünler doğrudan elde edilemediği için yoktu diyorum. Çünkü domatesi işlemeden de satabilirsiniz ama üç beyazı ve diğer ürünleri fabrikasal bir işlemden geçirmeniz gerekiyor. Haliyle bizde de sanayi Osmanlı’dan beri bir türlü gelişmediğinden bunlardan yeteri kadar yoktu.

Sonuç

Tarım ülkesi değili çünkü Afrika’da muz üretilen ülkelerde, muz neredeyse bedavayken biz fındık üretiyoruz ama alamıyoruz. Ekmek fiyatları el yakıyor. Et’i bayramdan bayrama ya yiyorsunuz ya da yiyemiyorsunuz.  Domatesi organik olanından yiyoruz ama el yakıyor…

Soruyorum sanayi ülkesi değildik ve değiliz de (telefonunuzdan belli). Hizmet ülkesi değiliz (Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla’dan belli). Evet tarım ülkesiydik. Ama artık tarım ülkesi değiliz.

Peki, biz ne ülkesiyiz?

 

Fotoğraf: Habersitesi.com

Son Yazılar

Ümit Burgu Yazar:

Ege Üniversitesi Coğrafya Bölümünden 2015 yılında mezun oldu. Aynı yıl 9 Eylül Üniversitesinde Pedagojik Formasyon eğitimini aldı. Şu anda Coğrafya Öğretmeni olarak çalışmakta.