Beşiktaş, teknik direktör seçiminde gösterdiği istikrar ve seçtiği teknik direktörün istikrarlı kararları ile başarılı olan bir kulüp.
Demirören döneminin başarısızlık sebeplerinin en başında teknik direktör istikrarsızlığı gelir. Demirören 8 yılda 9 teknik direktörle çalışmıştı ve bu 9 ismin 7’sı sezonu bile tamamlayamadan kovulmuş ya da sezon ortası gelip sezon sonu gitmek zorunda kalmıştı. Bu isimler Del Bosque, Rıza Çalımbay, Mehmet Ekşi, Jean Tigana, Tayfur Havutçu, Ertuğrul Sağlam, Mustafa Denizli, Bernd Suchester, Carlos Carvalhal’di. Bu 9 isimden Tayfur havutçu takımın başına üç farklı dönemde gelmişti, dolayısı ile görevli isim sayısı 9 ama görev değişikliği sayısı 11 oldu. Demirören döneminde, bir tam sezonu tamamlayabilen teknik direktörler ise Tigana, Ertuğrul Sağlam, Mustafa Denizli ve Carlos Carvalhal olmuştu. Diğer 7 teknik direktör görevlendirmesi ise bir sezonu bile tamamlayamadan sonlandırıldı. Sözleşmesinin sonunu görebilen tek teknik direktör de Carlos Carvalhal’di. Diğer teknik direktörlerin tamamı sözleşme sürelerinden önce görevden ayrıldılar.
Fikret Orman ise döneminin 5. yılını 3 teknik direktörle tamamlayacak gibi görünüyor. Sezon ortası görevden alınan ve göreve getirilen teknik direktör de yok. Samet Aybaba bir tam sezonu, Slaven Biliç iki tam sezonu görev başında tamamladı. Şenol Güneş de ikinci sezonuna başladı ve bu sezonu da görev başında tamamlaması yönünde bir engel gözükmüyor.
Bu istikrarlı süreçte Beşiktaş için başarıyı beraberinde getiriyor. Beşiktaş için bunun en basit örneği Gordon Milne dönemidir. 6 sezon takımın başında görev yapan İngiliz Teknik Direktör, takımı 3 kez, hem de üst üste şampiyon yapma başarısı göstermişti. Şampiyon olunamayan sezonlarda da Beşiktaş’ın en kötü derecesi 2.’lik oldu.
Teknik direktör seçimindeki istikrar kadar, seçilen teknik direktörün de istikrarlı idaresi oldukça önemli Beşiktaş için. Burada istikrar kelimesine, inat, ısrar, azim, devamlılık, kararlılık, sistem kelimelerini de eklememiz gerekiyor.
Şenol Güneş’i birçok yönü ile Gordon Milne benzetiyorum. Çalışma azmi bir yana, bir sistem yaratma kararlılığı ve bu sistemin devamında ısrar etme yönleri ile iki teknik direktör de benzer karakterlere sahip. Burada sistem derken, takımın sahaya yayılışını ifade eden ve toplamı 10 olan rakamsal dizilişi kastetmiyorum. Örneğin Şenol Güneş takımı sahaya sürerken bir rakamsal diziliş öngörmüyor. Çünkü takımı birlikte ileri taşıyan ve birlikte geriye çeken bir sistem yaratmaya çalışıyor. Bloklar arası mesafe oldukça dar ve dolayısı ile yeri gelince defansla orta sahası elemanlarının 5’er metre, yeri gelince orta saha ile forvet elemanlarının arasında 5’er metre mesafenin olduğu kompakt bir sistem oluşuyor. Bu nedenle, geçen senenin iki ön liberosundan Atiba sık sık stopeler arasında gözükürken, Oğuzhan sık sık ceza alanının içinde gözüküyordu.
Şenol Güneş’in bu sistemi, birbirini iyi tanıyan, hatta neredeyse ezberlemiş oyuncularla oynamak üzerine kuruyor. Bu da istikrarlı bir kadro zorunluluğunu getiriyor. Şenol Güneş’in sezon öncesi, takımın as oyuncularının takımdan ayrılmasına yönelik itirazının temelini de bu oluşturuyor. Şenol Güneş, bir önceki sezon şampiyon olan takımın ilk 11’ini korunmasını ve bu 11’i zorlayacak 2-3 transferin yapılmasını isterken, ilk 11’den neredeyse 4 oyuncu ayrılmak durumunda kaldı. Bu da Şenol Güneş için, kurduğu sistemin üzerine yükselmek değil, sistemi yıkıp yeniden kurmak anlamına geliyordu.
Ancak Fikret Orman’ın Beşiktaş’ında, futbolun endüstriyel kuralları daha fazla geçerli. Eğer futbolcu piyasa değerinin üzerinde ise satılabilir ve yeni bir futbolcu ancak piyasa koşullarından daha uygunsa alınabilir. Beşiktaş’ın mali tablosu da ne yazık ki bunu zorunlu kılıyor.
Şenol Güneş’in istikrarlı takım ve 11 beklentisi, bu sezon geniş kadro yapılanması adına da bir risk oluşturuyor. Beşiktaş – Galatasaray derbisinin ardından bir gazetecinin sorusu ardından, Şenol Güneş’in muhabire yönelik “Sözlerine dikkat et” uyarısının altında da bu riskin yarattığı bir gerginlik yatıyor.
Gazetecinin sorduğu soru son derece basit, hatta onore ediciydi; “Bu kadro zenginliği içinde ilk 11’i kurmakta zorlanıyor musunuz?”. Gazetecinin niyeti son derece açıktı, Beşiktaş’ın bu yılki alternatifli kadrosuna vurgu yapmak istiyordu. Ama Şenol Güneş, soruyu, “Siz bu zengin kadroyu idare edebiliyor musunuz?” manasında yorumladı ve muhabiri tersledi.
Ben de, Şenol Güneş’in bu anlamda gergin olduğunu tahmin ediyorum. Hoca aslında elinden geldiğince istikrarlı, zorunlu olmadıkça değişiklik yapmayacağı bir 11 kurmak istiyor. Çünkü sistemi birbirini iyi tanıyan ve ezberlemiş futbolcular üzerine kurulu. Oysa ne Beşiktaş’ın maç yoğunluğu, ne de yedekte bekletilen oyuncular yüzünden üzerinde oluşan kamuoyu baskısı bu istikrara çok fazla müsaade etmiyor. Bu yıl bugün kadar oynanan 1 süper kupa, 5 lig ve 1 şampiyonlar ligi karşılaşması da, henüz geçen yılki Beşiktaş’ın kurulu düzeni seviyesine çıkmış değil.
Fikret Orman’ın takımdan şampiyonluk kadar beklediği bir diğer şey de, gösterilen sportif başarıyla birlikte transfer piyasasında, takım içinden birkaç futbolcunun isminin parlaması. Bu yıl parlaması istenen futbolcu Oğuzhan Özyakup. Şampiyonluğun yanında, bu futbolcunun yıl sonunda 15-20 milyon euroya satılması kulüp için önemli bir mali kazanç. Ama işte tam da bu nokta, Fikret Orman tarzı ile Şenol Güneş tarzı arasında bir gerginlik alanını oluşturuyor.
Bu tarz farklılığının, başarısızlığa giden bir gedik açma şansı oldukça zayıf. Çünkü görüşler farklı olsa da, gerek Şenol Güneş, gerekse de Fikret Orman kurumsal bir alanda uzlaşma zeminini ve yerini bilebilecek insanlar. Şenol Güneş, Türk futbolunun istikrarsızlık sürecinde, Beşiktaş adına hala güvenli bir liman olmaya devam ediyor ve ona gösterilen tüm saygı ve güveni hak ediyor.
Görseller;
Kapak Görseli; http://www.vivabesiktas.net/senol-gunesin-gayriresmi-portresi/
- Görsel; http://www.sporhd.com/haber/12167/senol-gunes-en-az-1-yil-buradayim-kovsalar-gitmem.html
- Görsel; twitter