“Bir derdi olmalı insanın”
Bize dert sahibi olmayı hep kötü gösterdiler. Sanki ölümcül olan bir salgından kaçar gibi, Dert’ten kaçırdılar bizi. Dertlenmemize engel oldular. Aynısını yaşlanmaktan korkutarak da yapıyorlar. “Dert sahibi olalım” derken, büyük büyük KORKULARIN sahibi olduk. Her şeyden korkar olduk.
Bize daima “Mutlu”luğu empoze ettiler. Mutlu(!) olabilmek adına her şeyimizden vazgeçer hale getirdiler.
Yetmedi!
Hani Machiavelli (Makyavelli) ‘ye atfedilen bir söz var ya “Amaca giden yolda her şey mübahtır.” Bize de böyle yaptılar. Mutluluğa(!) giden yolda her şey mübahtır. Ve kimi kırdığın, kimi üzdüğün, kimin canını yaktığının hiçbir önemi yok! Önemli olan SENİN! İsteklerin! SENİN duyguların! SENİN MUTLULUĞUN!
Oysa bize böyle mi öğretmişlerdi?
Hani Kerbela’da kendisi susuzluk çekerken, ikram edilen suyu “ÖNCE KARDEŞİME VERİN” diyen özverili bir nesli anlattılar.
Sonra Rasul (A.S.V) bize ““Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (M6586 Müslim, Birr, 66; B6011 Buhârî, Edeb, 27)
Mü’minleri böyle tarif ederken, NASIL kendi(!) dünyevi hazlarımız için kendi mutluluğumuzu önceleriz?
Bize dert sahibi olmak gerekir. Bizim yolumuz Dert Yolu. Ama öyle bedeni dünyevi zevkeler istekler değil!
Yolumuz HAK olan yoldur. Bu yolda haklıyı haksızı ayırdederek yürümeli, hatta haklıya yetişmek için koşmalıyız.
Derdimiz Hak!
Derdimiz Kardeşimiz!
Evinde zulüm gören, evinde zulme uğrayan, evinde her türlü ezaya cefaya maruz kalan MAZLUM KARDEŞİMİZİN derdi, derdimiz.
Çeşitli propaganda oyunları ile zihinleri manipüle eden algı çalışmaları, milletçe derin bir uykuya gark etti. Oysa yolumuz hak yoldu! Haklının yanında olmak için direnmekti.
Yoldan çıktık!
Değerlerimizi, haklarımızı, haklılıklarımızı, kardeşlerimizi… her şeyimizi geride bıraktık!
Ne için?
Bireysel dünyevi zevklerin adına “MUTLULUK” dediler. Bunu da bütün “üst yapı” ile en küçüğünden en büyüğüne, en eskisinden en yenisine işlediler. Bugün psikolog eğitimlerinde “efenim önce sizin istekleriniz. Siz ne istiyorsunuz? Kendinizi önceleyeceksiniz. SİZ BİR BİREYSİNİZ…” diye BİREYSEL’ciliği dayatıyor. Eğitim sisteminde bireysel-leş-meyi öğretiyor. Bireysellik adına tüm yapı değiştiriliyor.
Herkesi yalnızlaştırdılar. Bireysellik Mit’i ile zehirlediler. Yoldan saptırdılar. Dert ve tasaları kişisel zevk ve isteklere indirgediler. Sonra da kolayca hükmettiler.
Oysa yapılması gereken:
Yola çık!
Tüm dünyevi zevk ve isteklerinden arınarak yola çık!
Kardeşine koş!
Kardeşin için koş!
Kardeşinle koş!
Kardeşin Filistin’de zulüm görüyor.
Kardeşin Myanmar’da zulüm görüyor.
Kardeşin Yemen’de zulüm görüyor.
Kardeşin Doğu Türkistan’da zulüm görüyor.
Kardeşin Dünyanın her yerinde zulme uğruyor.
Hadi Yola Çık! Azığın Derdindir. Derdini yüklen! Kardeşine koş! Kardeşinle koş! Kardeşin için koş!
Biz birey değiliz!
Tek başımıza var olamayız. Biz kolektif var oluruz. Birlikteysek, berabersek mutlu oluruz. Tek başımızla yalnızlığımızda ve korkularımızda boğulurken, birlikteyken her türlü yalnızlığımızın ve korkularımızın üstesinden geliriz.
“Ben” değiliz. “BİZİZ!” Biz biriz.
BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR!