LGS sınavı pandemi sürecinin gölgesinde yapıldı. Öğrenciler pandemi şartları, uzaktan eğitim, yüz yüze eğitim karmaşası derken bir de zor bir sınava girdi. Öğrenciler her sene girdikleri LGS sınavına bu sene de girdi ve sınav bitti. Şimdi tercih dönemi….
İlk tercihlerin belli olmasının ardından şimdi nakil dönemi başladı. İki hafta sürecek olan nakil döneminin bu hafta birincisi yapılıyor, önümüzdeki hafta da ikincisi yapılacak. Öğrenciler kayıt alanı öncelikli olmak üzere komşu kayıt alanı ve kayıt dışı alanlardan tercihler yapabiliyor. Fakat sistem öyle bir kurgulanmış ki, öğrenciler şartlı ve kısıtlı tercih yapabildiğinden meslek liselerine ve imam hatip liselerine yönlendiriliyor. Bu kötü bir şey değil. Ben de öğrencilerin bir çoğunun erkenden meslek sahibi olmasını, üniversite kapılarında yıpranmamasını ve mesleki liselere gitmesini istiyorum. Ama bunu bu şekilde yapmak yani üstü kapalı bir dayatma ile yapmaya çalışmak öğrencilere haksızlık gibi geliyor bana. Türk eğitim sisteminin kadim yarası olan mesleki lise sorununa gelip dayanıyor burada da her şey. Mesleki liseler cazip hale getirilmediği için öğrenciler tarafından tercih edilmiyor ve yerleşememenin bir bedeli olarak mutsuz ve başarısız öğrenci yuvaları olmaya devam ediyor. Tabi genelinden bahsediyorum. Başarılı işler yapan mesleki liselerimiz de var.
TEOG sistemini öğretmenler ve öğrenciler kabullenmişti ve eksiklerine rağmen mantıklarına yatan bir sistem olduğunu düşünüyorlardı. Neticede öğrenciler aldıkları puana denk okullara gidiyor ve hak ettikleri yerde olduklarına inanıyorlardı. Ayrıca tercih sistemi oldukça basit ve tek aşamalı olarak öğrencilerimizi yıpratmadan yapılıyordu. Fakat yeni sistemde başarılı başarısız öğrenci farkı çok keskin bir şekilde ortaya çıkıyor. Sınava giren öğrencilerin çok küçük bir yüzdesi nitelikli okullara giderken geri kalanlar mahalle mekteplerinde yer kapmak için adeta denize koşan “caretta caretta”lar gibi mücadele ediyor. En az yüzde yirmi beşi herhangi bir liseye yerleşemediği için nakil dönemlerine kalıyor ve okullarda boş kontenjan arıyor ya da istediği liseye daha doğrusu mahallesindeki liseye gidemediği için istemeden mesleki liselere yöneliyor.
Neyse aslında benim amacım sistemi topyekûn incelemek veya eleştirmek değil. Ben bu süreçte çocuklarımızın psikolojisinden bahsetmek istiyorum. Üniversite sınavından daha karmaşık hale gelen ve daha uzun süren bu tercih süreci öğrencilerimizi tahmin ettiğimizden daha çok etkilemekte ve onlarda derin izler bırakmakta diye düşünüyorum. Öğrenciler 13-14 yaşında böyle bir tercih süreciyle karşılaşınca dumur oluyor ve ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Üniversite sınavındaki gibi kendi inisiyatiflerini kullanma ihtimalleri de oldukça düşük çünkü yaşları itibariyle aile baskısı ve yönlendirmesi çok daha fazla oluyor bu dönemlerde. İşin en çarpıcı yani ise hiç bir yere yerleşemeyen öğrenciler kendilerini başarısız hissederek ortada kalma korkusu yaşamaları. Öğrenciler diğer arkadaşları bir liseye girmişken kendilerinin boşlukta kalması sonucu hem ailelerine hem öğretmenlerine hem de çevreye karşı kendilerinde bir kaybetmişlik ve yetersizlik hissi oraya çıkıyor.
Bu yaş grubundaki öğrencilerimizin bu kadar ağır bir yükü sırtlaması ve bu kaygı ve stresi bu kadar erken göğüslemek zorunda kalması ne kadar doğru? Aileler de çocuklar da neredeyse bir kaç ay süren stresli dönem neticesinde zaten bir sene sınav baskısı görmüş olmaları yetmezmiş gibi bir de yaz tatilleri heder oluyor. Bakanlığın bu süreci görmesi ve çocuk psikolojisine uygun ve daha adil bir yerleşme sistemi oluşturması gerekiyor. Okul rehber öğretmenleri başta olmak üzere eğitim camiasının içinde olan herkesin bu konuya dikkat çekmesi gerekmekte diye düşünüyorum. Bu çocuklar geleceğimiz, mutlu bireyler olmadıktan sonra hangi meslekte olduklarının ne önemi olabilir ki? Umarım gelecek onlar için daha az sert olsun.