Son 30-40 yıllık zaman diliminde gelişim gösteren ve ciddi bir ekonomik büyüklüğe ulaşan ve ülkelerin bütçe planlamalarında da önemli bir yer edinen Sağlık Ekonomisi artık ayrı bir kalem olarak ele alınmaktadır. Araştırılmakta ve hakkında çalışmalar yapılmaktadır. Diğer ekonomilerden bağımsız olarak sağlık ekonomisini diğer ekonomilerden ayıran en önemli özellik ise hem arz eden taraf hemde talebi yönlendiren unsurun, arzın ana unsurlarından birisi olmasıdır.
Konuyu daha açacak olursak; doktor bir hastaya farklı sağlık hizmetlerini (sonraki yazılarımda bu sağlık hizmetlerinin neler olduğunu derinlemesine analiz edeceğim) arz ederken bir taraftan da farklı sağlık hizmetlerine de yönlendirerek talebe etki edebilmektedir. Örnek verecek olursak özellikle özel hastanelere gittiğimizde ücretsiz cek – up hizmeti sunarak siz kendinizi sağlıklı hissetseniz bile hastalık varmış gibi yönlendirme yapmakta farklı sağlık hizmetleri talep etmenize sebep olmaktadır. Her ne kadar gayri ahlaki bir yöntem olsa da tüketicilerde, aksak rekabet piyasalarında görülen bilgi eksikliği ( bir diğer ifadeyle asimetrik bilgi düzeyi ) nedeniyle böyle yöntemlere başvurabilmektedirler. Bunun son ve güncel örneği ülkemizde görülen Covid – 19 ( Koronavirüs ) salgını ile alakalı henüz ilaç geliştirilmemişken ilacın bulunduğunu iddia edip tedavi yöntemleri geliştirildiğini söyleyerek bunları uygulayıp faturalandırma yapmaktadırlar. Bu gibi sorunların oluşmasındaki ana sebep asimetrik bilgi düzeyidir. Bununla birlikte sağlıklı olma, iyileşme hali gibi Sağlık Ekonomisi’ nin çıktılarının tam olarak tespit edilememesi de bu sorunların ana sebeplerinden birisini oluşturmaktadır. Günümüzde Sağlık Ekonomisine genel bir bakış yaptığımızda anlattığımız bilgiler ışığında bunları gözlemlemek çok da zor olmayacaktır. Sağlık sektöründe piyasaya girişin zorluğu, insan gücünün nitelik bakımından belli şartlarda olmasından dolayı yüksek maliyetli teknolojiler gibi zorluklar sağlık hizmetlerine engel teşkil etse de; Piyasa fiyatı ne olursa olsun Sağlık Hizmetinin mecburiyeti ve vazgeçilemeyişi, ertelenemeyişi fiyatın talebe olan esnekliğini azaltmaktadır. Yani fiyat artsa bile diğer mal ve hizmetlerdeki gibi büyük bir talep düşüşü yaşanmamaktadır. Bu piyasa dengesini olumsuz yönde etkilenmekte ve piyasa; fiyatın yüksek olduğu noktalarda dengelenmesine sebep olmaktadır. Bu durum da tüketicinin aleyhine bir durum oluşturmaktadır. Corona Virüs tedbirlerinde de görüldüğü üzere Sağlık Sektörünün önemi ve sektörle birlikte Sağlık Ekonomisinin işleyişinin de önemini bize işaret etmektedir. Daha öncesinde hayır işi olarak yapılan bu sektörün teknoloji ve uzmanlaşma ile sektör haline gelmesi çok da zor olmamıştır. Hizmetin vazgeçilmezliği ise bu sektörün büyük bir ekonomik büyüklüğe ulaşmasındaki temel argüman olmuştur. Bu bilgiler ışığında bugün bakıldığı zaman binlerce tanı kiti fiyat ne olursa olsun ülkelerce satın alınmakta ve kullanımı yaygınlaşmaktadır. Bu gibi salgın ve afet durumlarında ekonomik değerlendirmeler devre dışı kalmakta olup ivedi bir şekilde hizmete ulaşımı sağlamak amaçlanmaktadır. Corona Virüs salgınından en çok etkilenen sektör ise şüphesiz sağlık sektörüdür. Birebir hastalar ile temas ve yüz yüze iletişim kurması sebebiyle en büyük risk grubunu da sağlık sektörü çalışanları oluşturmaktadır.
Sonuç olarak baktığımızda sağlık sektörünün işleyişi hem arz ve talep yönünden hemde girdilerin – çıktıların ölçülebilirligi yönünden birbirinden farklıdır. Covid- 19 gibi salgın ve afet durumlarında ise Sağlık Ekonomisi’nin yönetilebilirliği ve kontrol mekanizması hususunda sıkıntılar tüm dünyada yaşanmaktadır. Ve ülkeler bununla mücadelede çeşitli politikalar geliştirse de sorun küreseldir. Çözümü de küresel olarak belirlenmeli ve dayanaklar saptanmalıdır. Bilimsel çalışmalar ışığında ekonomik veriler ve geçmiş salgınların bu salgınla birlikte analizi yapılmalı ve çıktıları dikkate alınarak buna yönelik düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
Araştırmacı – Yazar
Halit Aydemir