Açılımı itibari ile “eğitimde toplumsal cinsel eşitlik projesi” olarak gündem olan olay, gündem olmakta epey geçikmiş olup, Avrupa zihniyeti ile İslam toplumlarında uygulanan asıl itibari ile “Birtoplumsal yok oluş projesidir”.
Şöyle ki, bu proje eğitimde fırsat eşitliği sağlanması adına yürütülen çalışma 2014-2016 yıllarında uygulanmış olması hasebiyle gündeme alınmakta geçikilmiş, UNESCO’nun 2009 yılında cinsiyete duyarlı okulların sahip olması gereken kriterleri göz önünde bulundurularak hazırlanmış olması hasebiyle de temeli çok öncelerde atılmış bir projedir.
Peki nedir bu toplumsal cinsiyet eşitliği? Toplumdaki farklı cinsiyetlerin hak olarak eşit olması gerektiğini savunur gibi bir algı oluşturularak, kadın erkek eşitliğinden dem vuran bir görüntünün arkasında, cinsel eğilimin serbestliğinden bahseden ve cinsel eğilimi farklı olan insanların tabî karşılanması ile onlar hakkında kanunda yer verilmesine kadar giden bir toplumsal felaketin habercisidir.
Cinsel eğilim, herkesin yaratılıştan gelen cinsiyeti kabul etme zorunluluğunun olmadığı, din, adet, gelenek ve göreneklerin bunu belirleyemeyeceği ve kişinin cinsel tercihini kendisinin yapabileceğinin bireysel özgürlük adı altında sunan bir yaklaşımdır.
Bir nevi, Avrupa’daki LGBTİ’nin: Lezbiyen (kadın kadına ilgi duyma)-Gay (erkek erkeğe ilgi duyma)-Bioseksüel (her iki cinse de ilgi duyma)-Transeksüel (kendini karşı cinsten hissetme ve cinsiyet değiştirme)-İnterseksüel (her iki cinsin de cinselliğine veya hislerine sahip olma, çift cinsiyetli) vb. daha bir çok çeşidi olan cinsel sapıklıkların alt yapı çalışmasıdır.
Bunlar, kadına şiddeti bahane edip, erkeği ve erkekliği aşağılayarak, kadına hak ve eşitlik verme çabası adı altında; bir yandan kadına yücelik tanzim ederken; bir yandan da asıl gayeleri olan LGBT’li insanların toplumda yayılmasının önünü açmaya çalışmaktadırlar.
Kadın erkek dengesini bozmakla kalmayıp, doğuştan biyolojik cinsiyetini değil, toplumda kendi belirleyeceğin cinsel (bedeni, zihinsel, rol ve davranış) tercihinle özgürsün çıkışıyla, insanları kendi doğasıyla savaştırarak,toplumu temelden dinamitlemeye çalışanlardır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 1990 yılında eş cinselliği psikolojik hastalıklar listesinden çıkardı. Şu anda 28 üyeli Avrupa Birliğinde 17 ülkede eş cinsel evlilik yasal durumda. Buna ilk izin veren ülke de Hollanda. Şimdilerde bir tık hatta bir kaç tık ileri giderek, cinsel eğilim projeleri ile herkesi unisex yapmanın de ötesinde, cinsiyetsizlik yayılmaya devam ediyor ve cinsiyetsiz toplum oluşturulmaya çalışılıyor.
Bitti mi? Tabiki hayır. subliminal değil gözümüze soka soka meşrulaştırdıkları cinsiyet eşitliği; çocuklarımızın izlediği çizgi film ve animasyonlardaki karakterlerde, dizilerde ve filmlerde sevimli gösterilen, erkeksi kadınlar, kadınsı erkekler ve eş cinsellerde, reklamlarda, giyim markalarının kataloglarında kullanılan kadın ve erkek modelleri arasındaki fiziksel anlamdaki farkın kalmaması ve satılan ürünlerdeki unisex yazılı ( her iki cins için geçerli olan) ürünlerde, kadın erkek haklarının eşitliğinden bahsederken cinsiyet ayrımcılığının cinsiyet seçiciliğine dönüştürdüğü ders kitaplarında, ortak kullanıma açılan kadın erkek kuaför salonlarında ve daha çevremize görebileceğimiz bir çok yerde görmek mümkün.
Sonuç olarak, kadın üzerinden yuva yapan bir toplumu kadın erkek dengesinde kurulan aile ve toplum dengesini bozmanın yegane yolu yine kadın üzerinden gitmek olmalıydı ve böyle de oldu.
Hak ve eşitlik vermek şöyle dursun. Yine kadını sömürerek hem onu hem ailesini hem de toplumu bozma çalışmaları, “bir taş ile üç kuş vurma” olayını canlandırdı hayatımızda. fakat; bu vurulan kuşlar bizim geçmişimiz, şimdimiz ve geleceğimizdi.
Elbette ailenin mayası, toplumun temeli kadınlar tabiatının dışına çıkarılınca, çocuklar ile sağlanacak olan gelecek nesiller de kendi tabiatlarının dışında hareket etmeye başlayacak ve toplumsal cinsiyetsiz bir yığın olarak helâka doğru yol alacak…