Domates’in Tadına Ne Oldu?

Eğer domatesin tadından şikâyetçiyseniz sizi şöyle alalım…

Günümüzde domatesin tadından epey şikâyetçiyiz… Tadı yok, kokusu yok, iştah açan bir yönü yok. İşte tüm bu nedenlerden dolayı domatesimizi nenden bu hale getirdiklerini anlamaya çalışıyorum.

Size öncelikle domates tutkumdan bahsetmek istiyorum. Neden bu konuyu bu kadar önemsediğimi daha iyi anlatacaktır…

Ben Ve Domates

Bir keresinde küçükken hastalanmış ve bir aydan uzun bir süre hiçbir şey yiyememiştim. Hiçbir şey derken abartmıyorum gerçekten: Ekmek, yoğurt, et, yumurta, zeytin, gofret… Aklınıza ne gelirse artık, hiçbir şey diyorum. Ama tek bir şey yiyebilmiştim ve o da domates…

Sadece yiyebildiğim tek şey bu olduğundan açlıktan ölmemem için kışın köy yerinde domates seferberliği başlamıştı. Belki de bir hastalıktı bu bilemiyorum. Kar nedeniyle yolların kapalı olduğunu ve şehre gidilemediğini de belirteyim.

*

Üniversite yıllarımda sadece domates ve ekmek ile haftalarca idare ettiğimi biliyorum. Öğrenci evimizde yiyecek bir şeyin olmamasından değil, ona karşı tuhaf isteğimden kaynaklanıyor bu. Hastalığımdaki irademden bağımsız fizyolojik isteği ve günlük hayattaki yiyecek tercihimi de düşününce domatesin bende ayrı bir yeri var.

Biraz abartılı bir durum benimkisi, kabul ediyorum. Ama çevremdeki insanlar da domatesi çok seviyor. Fakat eskisini…

Domates

Domates ilk olarak Amerika Kıtası’nda yetişmekteydi. Coğrafi Keşifler ile Avrupa’ya,  Asya’ya getirildi. İlk başlarda sadece Amerika Kıtası’nda yetiştiğinden, taşındıktan sonra farklı iklimlere uyum sağlama nedeniyle değişim geçirmeye başladı ve domatesin tat değişiklik süreci taa bu zamanlarda başladı.

Dünyada en önemli değişikliği diğer meyve ve sebzeler gibi 50 yıldır yaşıyor. Ülkemizde ise Milenyum’dan sonra katlanarak arttı bu durum. Çünkü 2005 yılından itibaren Avrupa Birliği Tam Üyelik Müzakereleri’ne başladık. AB sadece seçtiği beş melez domates tohumundan üretim yapmaya izin veriyor. Durum böyle olunca 2005 yılından önce domates tadıyla ilgili bir şikâyetiniz yoksa konuyu buraya bağlayın ki detaya girmeyip geniş çerçeveden gidelim.

*

Neden böyle bir şey yapılıyor konusunu anlamaya çalışmalıyız. Bu nedenle konuyu AB’den çıkarıp tüm Dünya’ya getirmeliyiz. Bu amacı anlamak için bir parantez açmalıyız: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar yani GDO, Yeşil Devrim, Tarım devrimleri ile hayatımıza girdi.

Peki, Neden GDO?

GDO sayesinde besinler daha dayanıklı, cazip ve kaliteli (!) hale getirilebilmektedir. Bu yöntemlerle elde edilen gıdalar, böcek gibi bazı kemirgenlere karşı dirençli hale getirilmiş oluyor. Bu sebepten dolayı tarım ilaçları kullanımı azalmaktadır. Genlere müdahale edilerek tadı, kokusu, rengi, büyüklüğü gibi bazı fiziksel özellikleri de bu sayede istenilen kıvama sokula bilmektedir.

Bu GDO konusu nüfus artışı ve buna paralel üretilen teoriler ile ilişkili olduğundan kısaca burayı da açıklamak istiyorum.

Ester Boserup Haklı

Roma Klubü diye adlandırılan ”Büyümenin Sınırları Modeli” görüşü, Karl Marx, Adam Smith gibi düşünürler Dünya nüfus artışı ile ilgili çeşitli görüşler öne sürmüştür. Maltus ve Ester Boserup’u kısaca ele alırsak:

Malthus diyor ki: Herhangi bir kontrol olmazsa nüfus geometrik oranda (1.2.4.8.16 gibi) büyüyecek ve her 25 yılda iki misli artacaktır. En uygun koşullar altında gıda ise aritmetik oranda (1.2.3.4.5) artacaktır.

Dünya nüfusu 10 ve 15 yılda bir, 1 milyar artmaktadır. Yani katlanarak artmıyoruz. Gıda ise GDO ürünler ile kısmen nüfusa yetecek aranda artış gösteriyor. Yani Maltus yerini Ester Boserup’a bırakıyor.

*

Boserup ise: Nüfus artışı; tarımsal değişimin nedenidir, nüfustaki artış tarımsal teknolojiyi de tetikleyeceğinden, nüfus artışı gıda için bir sorun yaratmayacaktır.

Yani kısaca diyor ki ‘’yumurta kapıya dayanınca sorunlarımızı halledeceğiz.’’ GDO ürünleri üreterek gıda arzımıza çözüm ürettiğimizden, makinalı tarımı yaygınlaştırıp daha çabuk üretim yaptığımızdan, iklime bağlılığı azaltarak üretimi arttırdığımızdan Ester Boserup’un haklı çıktığını görüyoruz.

Ama ben tüm bunlara rağmen yine de eski domatesimi istiyorum. 

İyi Haberlerim Var

Üniversitede bir hocamız vasıtasıyla İzmir’deki tohum bankasına eski tohumları bağışlamıştık. ‘’Politika bu belli olmaz’’ diyerekten o eski tatdaki GDO’suz tohumlardan bazılarını bizzat saklıyorum. İçlerinde 400 yıl önceki genden gelen değiştirilmemiş domates de var…

*

Eğer Dünya nüfus artışını azaltabilirsek veyahut ülke bazında GDO politikasından vazgeçerek domatesin bir iki günde bozulmasını kabul edersek eski tadını geri getirebiliriz.

Son Yazılar

Ümit Burgu Yazar:

Ege Üniversitesi Coğrafya Bölümünden 2015 yılında mezun oldu. Aynı yıl 9 Eylül Üniversitesinde Pedagojik Formasyon eğitimini aldı. Şu anda Coğrafya Öğretmeni olarak çalışmakta.