Geç kalan yolcu

Bir şeylere geç kalmanın acısını duydum hep. Hep bir şeyleri geriden takip ettim. O şeyleri elde etme imkanım olduğunda zamanım olmadı. Zamanım olduğunda ise imkanım olmadı. Hep geç kalım. Bir ağacın üzerindeki eriğe bakarak ağzı sulanan ben, ağaca çıkma iradesi gösteremedim. O erik kendiliğinden düşsün istedim. Evet düştü ama iyice yumuşayıp çürümeye başladığı için. Sonrasında ise onu yiyemedim. Bu yüzden pişmanlıklarla dolu ruhum. Yanlış seçimlerin ve zamanında yapılmamışların iç ağrısını yaşadım.

Dünyanın en zor şeyi insanın kendisini kabullenmesidir belki de. Kendisini hatalarıyla, kusurlarıyla, tercihleriyle sevmesi ve beğenmesidir. Bunu yapan insan narsist bir görüntü vermesine karşın asıl olması gerekeni yapmaktadır. Kendisini sürekli eleştiren, hep bir şeyleri eksik ve yanlış yaptığını hisseden, kendisini yetersiz gören insan bu dünyanın cehennemine düşmüş demektir. Bu kişi zaaflarla yüklü, raylarından çıkması an meselesi olan eski bir lokomotif gibidir. Bu ruhunu ezen yetersizlik duygusu onda tüm ahlaki ilkeleri hiçe sayan bir duyarsızlık oluşturur. Böyle insandan her türlü kötülüğü beklemek gerekir. Kendisinden memnun olmayan hiçbir şeyden memnun olmaz çünkü.

Kendini adeta hasmı gibi görmek ciddi bir akli marazdır. Kendini seven ve olduğu gibi kabul eden kişi hatalarını hoş görür, garip karşılamaz ve bundan pişmanlıklar çıkarmaz. Burada kıvam önemlidir. Sürekli pişman olmak kadar hiç pişman olmamak da kötüdür. Küçük yaşlardaki suçlamalar ve yargılamalar işte böyle ortaya çıkar o yetişkin denen çocukta. Zayıfı azarlamak, acize zalimlik etmek kolaydır. Ve bu kadar kolay olduğu için de bayağıdır. O küçük ruhlara vurulan her bayağı fiskenin sesi ise büyük bedenler içinde kaybolan o olgunlaşmamış yetişkinlikte açığa çıkar. O çıkan sesler büyük çıkmazların içine sokar insanı. Bir labirente döner beden ve ruh. Kaybolur insan çıkışı aradıkça, kendini kurtarmaya çalıştıkça daha bir derinlere batar. Plastik kelepçe gibi kurtulmak için her asıldığında daha çok saplanır bileklerine.

Yolcu mu suçludur, hızlı giden tren mi, yoksa istasyona yavaş giden taksici mi? Tek başına yolcu suçludur demek ne kadar mantıklıdır. Neticede hayatta olan en küçük şeye bile onlarca sebep etki eder. Mesela daldan düşen yaprak bir sonuçtur. Ağacın o yaprağı besleyen öz azalmıştır, rüzgar sertçe esmiştir, yer çekimi amansızca asılmaktadır yaprağın paçalarından ve yaprak direnemeyecek kadar zayıflamıştır. Neticede yaprak düşmüştür. Sürekli bu bakış açısıyla bakmak insanı daha da pasifize etmekten öteye gitmez. Fakat işin bu yönü de var inkar edemeyiz.

“Kendini sev” diye klişe bir slogan atacak değilim ama kendinize de haksızlık etmeyin. İnsanız, yanlışlarla örüyoruz hayatlarımızı. Tecrübe denilen o zehir böyle oluşuyor. Kendime yaptığım telkinler bunlar. Belki siz de işe yarar.

 

Son Yazılar

Yazmak, çizmek peşinde, yanmayı pişmeye tercih eden biri...