Madde hayvanı

Bugün pazarda alışveriş için dolaşırken kendimi yeni bir medeniyete ilk kez adım atmış bir seyyah gibi hissettim. Sanki bu insan yığınından farklı bir türdüm ve onları ilk kez görüyordum. Yüzleri, mimikleri, hareketleri hele de gözleri, herşeyleri garip ve yabaniydi. Aklıma okuduğum bir roman geldi. Romanda insanların akıllanarak doğalarından uzaklaştıkları düşüncesiyle onların düşünme yetileri yok edilerek hayvansılaşmaları sağlanıyordu. Elimde olmadan kıyafetli, makyajlı, konuşan, şapka takan, bir sürü şey icat eden bir hayvan topluluğuna bakıyorum gibi geldi bana. Aslında belki de öyleydik fakat bunu kabul edip hayvanlar statüsüne inmek acı geliyordu bize. Bir çok okuyucu kızmıştır şimdi, “Onca insana hayvan dedin.” diye. O değil de, birisine hayvan demek neden hakaret olsun ki? Netice de bilim adamları böyle bir kategoride yer alıp insan olarak farklılaştığımızı söylemiyorlar mı? Yani biyolojik terim olan “alem” olarak hayvanlar kategorisindeyiz. “Orada niyet farklı” diyeceksiniz hayvan derken. Bu kadar niyet ararsak hiç bir kavram yerine oturmaz. Yine de alınanlar için pazardaki insanlardan özür dileyeyim. Malum niyetler farklı.

Beni asıl şaşırtan bu değildi. İnsanların gittikçe materyalleştiklerini gördüm üzülerek. Bir sebze için pazarlık yaptığım sevimli bir teyzeden poşet isteyince yaptığı indirimden dolayı poşet vermek istememesi beni hayrete düşürmüştü. Teyzecim kuruşun hesabındaydı. Herkes kendi menfaatinin peşinde ve çıkarına tapmış durumda. Herkes kar etmek, herkes daha çok kazanmak, herkes iyisi kendisinin olsun derdinde. Adeta gözleri yüzseksen derece dönük vaziyette kendilerine bakıyor gibi.

İnsani değerlerin bir bir yok olduğunu görüyorum. Ruh kör bir kuyunun dibinde gibi. Hayat elde etmek ve sahip olmak üzerine kurulu bir çoğu için artık. Bir şeylerin kriterini hazlar, sayılar ve markalar belirliyor. Dürüst olmak, saygılı olmak, yalan söylememek, aç gözlü olmamak, yardımsever olmak, merhametli olmak, kibar olmak gibi temel insanı vasıfları artık romanlarda okuyoruz sadece ki onlarda klasik romanlar.

Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak nasıl bir ahmaklıktır. Sanki bir çoğunun kulağına birisi sürekli “Hayattayken ne istersen onu yap” diye fısıldamış gibi. Kural tanımıyor, ahlak bilmiyor, Allah’ı sadece efsanevi bir şey olarak biliyor ve tek dertleri madde olarak yaşıyorlar. İnceliklere sahip insanları gördüğüm zaman bir ermişi görmüş gibi seviniyorum. O kadar azlar ki çünkü.

Toplum değişiyor, ahlak ve doğru anlayışları gittikçe garip bir hale dönüşüyor. İnsanların dünya ve yaşam algısı oldukça yamuklaşmaya başladı. Onları dizginleyecek bir inançları veya manevi sübabları yok. Tek inandıkları madde. Maneviyat onlar için fantastik bir şey. Bedeni hazlarına taptıklarından dolayı ruhi hazlara meyletmiyorlar. Erdemler onlara göre enayilik. Anneler bile artık çocuklarını uyuturken onlara erdemli olmalarını nasihat etmiyor. Anneler bile..

Bir şeyler yanlış ve bozuk. Bunu bilerek yaşıyorum. Bu yüzden de bazen olanı olması gereken gibi değilde asıl olduğundan farklı olduğu gibi görüyorum. Yani özür dilerim.

 

Son Yazılar

Yazmak, çizmek peşinde, yanmayı pişmeye tercih eden biri...