Batı ve diğerleriyle kültürel, ekonomik ve psikolojik savaş

Günümüz dünyasının en etkili savaş araçları sadece füzeler, nükleer silahlar, tanklar, uçaklar değil aslında. Çünkü artık ülkeleri istila etmek için topraklarını fiili olarak ele geçirmeye gerek yok. Ekonomik, siyasi, kültürel ve ahlaki açıdan bir ülkenin genleriyle oynadığınızda; tarihini, örfünü, yaşam ve düşünce biçimlerini değiştirdiğinizde tarihine, özüne, inancına, geçmişine ve gelecek tasavvuruna yabancılaşmış insanların ortaya çıkması kaçınılmaz olur.

Bunun için batılılar önce dili değiştirmekle başlar işe. Dil değişmeye başlayınca, kendinizi ifade ettiğiniz kelimeleriniz yok olur. İçi boşalır kavramların ve kelimelerin, tarihle bağı kopar. Yüzyıllardır örfün, kültürün ve inancın mayaladığı anlamlar solmaya, insan kendisine yabancılaşmaya başlar.

Sonra çıkmaz bir girdabın içinde bocalamaya başlar toplum, her şeyi yeniden adlandırmaya, manalandırmaya, değerlendirmeye mecbur bırakılır insanlar. Bunu da kendi düşünce, inanç, ideoloji ve değerler sistemi üzerinden yaptırırlar. Nitekim Batı, Fukuyama ile “Tarihin sonunu” ilan ettiğinin çok öncesinden itibaren diğer medeniyetleri, kültürleri ve dinleri aşağılamış, kültürünü tek mutlak değer, kendisini her sahada asıl ilan etmiştir.

Hem sahada hem de masada batı üstünlüğünü kabullendirmek için bütün enstrümanları fütursuzca kullanmaktan geri durmamıştır. Askeri ve ekonomik tahakkümün yanında daha da önemli olan kültürel, siyasal, ideolojik ve bilimsel yöntemleri kullanarak diğer kültür ve toplumları asimile etmek için ciddi çabaların içine girmiştir.

Bugün batı kültürünün bütün öğeleri yaşamımızı kuşatmış durumdadır. Yeme, içme, eğlenme biçimlerinden tutunda, arkadaşlık, komşuluk, akrabalık hatta analık babalık ve evlatlık rolleri bile batılıların dizaynından nasibini almış durumdadır ne yazık ki.

Batılı eğitim kodlarıyla yetiştirilen, bireyselliği pompalayan, bencilliği aşılayan, kapitalist sistemi yücelten, her şeyi kazanmak ve kaybetmek üzerinden planlayan, maddiyatı tek genel geçer ölçü gören, mutluluğu maddi olana ulaşmaya indirgeyen, ulaşılmaz hedeflerin peşinde gerçek özü unutturulan, Batı’da yaşamayı ve Batılılar gibi olmayı medenileşme ve modern olarak düşündüren bir eğitim sisteminde yetişen bir bireyin nasıl yerli ve milli olmasını bekleyebilirsiniz?

Seküler bir yaşamın topluma enjeksiyon edilmesinden başka amacı olmayan filmler, şarkılar, diziler, giyim kuşam ve moda ile biçimlendirilen bireyin gönlünde hangi aşkın ve manevi öze rastlayabilirsiniz?

Mankenleri, artistleri, magazin figürlerini, uçuk kaçık çizgi film kahramanlarını idol olarak gören bir nesilden nasıl Fatihlerin, Yavuzların çıkmasını beklersiniz?

Seküler sistemin havariliğine soyunan batılı ideolojilerin zihinlerine tek hakikatmiş gibi empoze edildiği; geçmişe ait olan her şeyin gericilik ve yobazlık olarak addedildiği bir tedristen geçmiş; sözüm ona maddi gelişmişliğin kültürel gelişmişlik olduğuna inandırılmış siyasilerin, bürokratların hangi milli meselesi olabilir ki?

Batının yüzyıllardır hâkim güç olduğu fikri tamamen yanlış, hatalı ve ideolojiktir. Gelişmişliğin ölçüsü nedir? Maddi ilerleme gelişmişlik ise bu gelişmişliğe batı nasıl ulaşmıştır? Doğuyu, kuzeyi, güneyi ve hatta kendini sömüren kan, zulüm, gözyaşı ve vahşet üzerine kurulmuş batı medeniyetini tek değer kabul etmek, en hafif düzeyde bizim için ezikliktir.

Batının yüzyıllardır insanlık için ortaya koyduğu bir değer var mıdır? Batının yetiştirdiği bir Farabi, Gazali, Mevlâna, Yunus var mıdır? İnsanlık için batı ne yapmıştır söyleyeyim: Yakmış, yıkmış, yok etmiş, asimile etmiş, öldürmüş, sömürmek için her yolu mubah görmüş, sözde demokrasi ve insan hakları adı altında ülkeleri işgal etmiş, kitleleri mülteci yapmış ve en kötüsü insanların geleceğe dair umutlarını kırmıştır. Bunu da Noel Baba kılığında yüzümüze gülerek yapmıştır.

Artık silkinmenin ve batı karşısında ezilmişlik duygusundan kendimizi kurtarmamızın zamanıdır. Dinleri, ırkları, inançları ne olursa olsun insanların bir arada insanca yaşayabilecekleri bir model olarak arkamızda bıraktığımız koca bir tarih bize hakiki medeniyetin ancak yeni Medineler kurmakla mümkün olduğunu göstermektedir.

Batıyla (batılla) mücadele etmenin olmazsa olmazı eğitimdir. Kendimize mahsus bir eğitim sistemi kurmalıyız. Geçmişten getirdiğimiz mirası kabullenmeli bu mirası zamanın şartlarına göre güncellemeliyiz.

Eğitim, kültür, sanat ve edebiyat konusunda çok çaba sarf etmeliyiz. Bunun için ciddi yatırımlar yapmalı, okuyan, düşünen, üreten, eleştiren özgür ruhlu bireyler yetiştirmeliyiz.

15 Temmuz’u bertaraf ettik ama 15 Temmuz’a neden olan bozuk düşünce ve inanç biçimini çocuklarımıza, gençlerimize ve halkımıza tam olarak anlatamadık. Bugün de ülkemizin güney sınırında Suriye’de örgütlenip geleceğimize göz diken batının ve onların terörist uzantılarının amaçlarını, hedeflerini ve yöntemlerini çocuklarımıza anlatmalıyız.  Kurtuluş savaşının hala devam ettiğini de… Bunu da ilimle, fenle, eğitimle, sinemayla, tiyatroyla, müzikle, resimle, yapmalıyız.

Bu minval üzere, Afrin’de ve yurdun dört yanında gazada olan mazlumların hamisi, zalimlerin korkusu olan Mehmetçiğimize rabbimden güç ve kuvvet diliyorum. Allah, kılıçlarını adalet üzere keskin eylesin, gökten üzerlerine sekine indirsin, ayaklarını sabit eylesin, düşmanların kalbine korku salsın, tez zamanda ordumuzu muzaffer kılsın.

Son Yazılar

Doğmak ve varlık hamuruna maya tutmak, Yokluk denizinde inci mercan olmak, Kah yel gibi şaha kalkmak, Kah toprak gibi ölü kalmak, Her an yeniden doğmak; ölüme, Ölümüne yaşamak; yaşamak için ölmek, Diri olarak doğanlara ne mutlu, Doğduğu halde ölenlere ne acı. 1975 yılında Adıyaman’da doğdu. 2002 yılında Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 2014 yılında Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam ABD’nda yüksek lisansını tamamladı. 2003 yılından beri MEB bünyesinde DKAB öğretmeni. Beyan Yayınlarından, “Tevhid Düşüncesi Ekseninde Kişisel Gelişim Kitapları” adlı kitabı mevcuddur.