Mutluluğun sırrı

Uzun yıllardır bilim, insanlığın mutluluk arayışına çare bulmaya çalışıyor. İnsanlar üzerinde deneyler ve testler yapıp bulduğu sonuçları, mutluluğa giden yolda faydalı olabilmesi adına paylaşmaya devam ediyor. Mutsuzluğu kendine meslek edinmiş insanlar, mutlu olmanın bir sırra dayandığını düşünüyorlar. Peki, mutluluğun sırrı ne? Ya da bundan daha önemli olan soru, bu insanlar kendilerine neden mutsuz olmayı meslek edindiler? Aslında mesele de bundan ibaret, bize acı veren duyguları kontrol edebilme yeteneğine sahibiz. Bu da gösteriyor ki, mutluluk bir seçimdir ve mutluluğun sırrı da insanın kendisidir.

Bilim kadını olan Elaine Fox’a göre beynimiz iki ana tarafa sahip, yağmurlu beyin ve güneşli beyin. Bakın yağmurlu beyini farkına varmadan ilk sıraya yazdım o yüzden düzeltiyorum, güneşli beyin ve yağmurlu beyin. Bu iki kavram ilk bakışta çok şey anlatıyor, hemen zihnimizde ne ifade ettiklerine dair bir fikrimiz oluşuyor. Evet, güneşli beyin bizim olumlu düşünen yanımız ve yağmurlu beyin, her şeye olumsuz bakan yanımız ve genelde en çok yöneldiğimiz taraf. Bazen kendimi sorguluyorum ve okuduklarıma dayanarak kendimi deniyorum. Neden bu kadar olumsuza yöneliyorum ve olumsuzu düşünmek istiyorum? Sebebi basit, çözümlerden kaçıp kolay yolu seçmek istiyorum. Düpedüz üzgün olmayı, güçsüz davranmayı seçiyorum ya da öyle görünürken birileri gelip beni bu bataktan çıkarsın diye bekliyorum. Olmuyor… Kimse gelmiyor, hayatta kendi sorunlarımızı kendimiz çözmek zorundayız aksi takdirde bu muhtaçlıkla mutsuz olmaya mahkûmuz. Bu, düştüğümde birilerinin beni kaldırmaya gelmesini beklendiğim zamanlarda öğrendiğim bir gerçek. Aslında birçoğumuzun, olumsuza meyilli oluşu, yapılan bilimsel araştırmalarla desteklenip varılmış bir sonuç. Her insan beyni, olumsuza meyilli değil ama bilime göre olumsuzluğa meyilli beyinler de değiştirebilir. Bana kalırsa değiştirmenin yolu, sürekli girilip çıkılan psikologlar ya da geliştirilen testler yoluyla olmamalı. Her şey insanın kendisinde bitiyor, iyi olmakta kötü olmakta yani biz, bize acı veren duyguları kontrol edebileceğimizi biliyoruz. Belki ilk bakışta bilmiyoruz ama zamanla öğreniyoruz ve öğrenmekte aslında hayattaki bir seçimimiz. Düştükten sonra kalkmak için çabalıyorsak bu bir seçim. Son zamanlarda insanların içine düştükleri negatifliklerle ilgileniyorum. Önce dinliyorum onları dikkatlice, mesela annesi babası çalışan ve iki kardeşe sahip bir arkadaşım var. Annesi babası sürekli yurt dışına gitmek zorundalar işleri gereği ve ortanca kardeşi bu yıl üniversite sınavına hazırlanıyor. Kendisi dışının yirmi, içinin kırk sekiz yaşında olduğunu söylüyor, sürekli anne ve babasının sorumluluğunu taşımaktan yorulmuş ve bu yüzden sürekli agresif davranıyormuş kardeşlerine, onun kurduğu otoriteye uymadıklarında bağırıp çağırıyormuş. İşte tam da bu noktada, beyninin yağmurlu tarafıyla hareket ettiğini düşünüyorum. İçinde bulunduğu durumu aslında fırsata çevirebilir, bir hafta sonunu ya da bir akşamı, seçilmiş güzel bir filmle nefes alma saati olarak sunabilir. Hem kendisine iyi gelir hem de kardeşlerine. Eğer sorumluluğu ağır bir duruma düştüysem ve çıkamıyorsam, onun içinde de mutluluğu bulmak ancak benim seçimimle ilgili olabilir.

Birçok kişi mutluluğun sırrına ulaşabilmek için birçok farklı yolu denemeye devam ediyor. Aslında aradıkları yöntem basit. Eğer kendimize inanırsak, bunu başarabiliriz. Seçimlerimiz hayatımızı yönlendiriyor. Kendi kararlarımızla kendi kaderimizi belirlediğimize inanmak önemlidir. Bilim adamları, uzun yıllar boyunca mutluluğun temelini araştırmaya devam ettiler. Birçok bilim adamı, mutluluğun beynimizi kontrol etmeye ve düşünce tarzımızı değiştirmeye bağlı olduğuna inanmaktadır, çünkü insan beyni her şeyden kolay etkilenir. Seçimlerimiz düşünce tarzımızdan etkilenir, bu nedenle iyimser bir şekilde düşünebilirsek mutluluğu bulabiliriz. Bugün mutluluk psikolojisinin sırrında, umut dolu olmak yatar çünkü mutlu insanlar umut doludur. Beyinlerimiz her şeyden, özellikle de olumsuz şeylerden kolayca etkilenebildiğinden, “benim hatam, her şey kötüye gidiyor ve hiçbir şey düzelmeyecek” gibi olumsuz şeyler söylemek her şeyi daha da berbat edecektir. Yapılan araştırmalara göre, iyimser insanlar daha az hasta oluyorlar ve kanser gibi hastalıkları daha kolay yeniyorlar. Kanserli insanlar üzerinde yoğunlaşabilirim, çünkü iyileşebilmek için morale ihtiyaçları vardır, bu nedenle pek çok hasta, ümit dolu olduklarında iyileşme oranları artacaktır. Hızlı yaşlanma hastalığı olan Sam Berns’in mutlu bir yaşam için felsefesi var. “Eninde sonunda yapamayacağınız şeyleri kabullenin çünkü daha yapabileceğiniz çok şey var. İkincisi ise, etrafınızı birlikte olmak isteğiniz kaliteli insanlarla çevirin.” Gerçekten de öyle, insanlar hayatıma etki ediyorlar ve bazı insanlar beni gerçekten olumlu etkiliyor. Düşünme tarzımızı iyimser bakmaya dönüştürmek, mutlu olmanın bir yoludur. Hayatımıza olumlu etki eden insanlarla vakit geçirmek ise seçimimizdir.

Çok olumlu bir insan olduğumu, her sorunumu kendi kendime çözebildiğimi söyleyemem ama bu demek değil ki yapamam. Bir şeyleri başarabilmek için, gerçekleştirebilmek için önce ona inanmak gerekiyor. En azından inanmak kısmını hallettiğimi söyleyebilirim ve artık deniyorum. Kendim hata yapıp ders çıkarmak yerine, hata yapan insanların hayatlarından ders çıkartıyorum. Bir olay yaşadığımda olumlu tarafını görmeye çalışıyorum, eğer böyle yapmazsam hayat bana daha çekilmez bir hale gelecek. Küçük şeylerle mutluluğu bulmaya çalışıyorum ve her şeyin bir şekilde düzeleceğine inanıyorum. İnanmak ve denemek, benim hayattaki seçimlerim.

Kaynakça
Sunny Brain, Rainy Brain / Elaine Fox

Sam Berns / TEDx Talks

resim: https://c.o0bg.com/rf/image_371w/Boston/2011-2020/2012/06/07/BostonGlobe.com/Lifestyle/Images/11dailydose1.jpg

Son Yazılar

Bilkent Üniversitesi Öğrencisi